Metin Altıok İçin...

08 Haziran 2024 Cumartesi

1992 yılı olmalı. O zamanlar Murat Karayalçın’ın belediye başkanı olduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi, başkentin kültürel yaşamına büyük katkı sağlıyor, sanat adamlarıyla edebiyatseverler ve sanattan beslenen üniversite öğrencileri söyleşilerde buluşuyordu. Resme tutkun afacan bir lise öğrencisi olarak atölyeden çıkmış, babam Behçet Aysan ve Metin Altıok’un konuşmacı olarak katılacakları panele soluk soluğa varmıştım. Metin Altıok kapıda kucakladı beni. Bileklerime kadar boyalı ellerimi ondan kaçırırken resme olan tutkusunu bir kere daha gördüm. Şairliğinin yanında kıymetli bir ressamdı aynı zamanda. Tıpkı çok sevdiği adaşı Metin Eloğlu gibi. Üstelik Eloğlu soyadına nazire yapacak kadar nüktedandı: “Metin Usta, canım usta/ bu soyadı sana haram” Doğrusu Metin Eloğlu’nun da nüktedanlık söz konusu olunca ondan geri kalan yanı yoktu. Genç bir şair adayı yeni çıkacak kitabı için Metin Eloğlu’nun kapısını çalmış. “Metin şu kitabı bir resimleyiver” diye. Eloğlu cevabı yapıştırmış: “Önce bir şiirleyivereyim de.” 

Bütün bunlar bir yana Metin Altıok’un Abidin Dino ile TÜBİTAK grevini desteklemek için yaptıkları duvar panosu her zaman belleğimde yer alır. Ayrıca taştan yaptığı, hediye ettiği Kibele heykelcikleri de yanıbaşımda durur. 

***

Metin Altıok, Bingöl ve Karaman’da edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra yeniden Ankara’ya dönmüş, eski dostlarıyla kucaklaşmış, şiir coşkusunu daha bir katmerlemiş, arka arkaya kendisini “duygu şairi” olarak tanımladığı yapıtlarını ortaya koymaya başlamıştı. Tam böyle bir aralıkta Sivas katliamı yaşanmış, şiiri büyük bedeni küçücük adam, bir askeri helikopterle bu defa Ankara’ya taşınmıştı. Ne yazık ki yanmış vücudu bir haftacık direnebilmişti. O gün babamın muayenesinde yine babamın şair dostlarıyla buluşup bir anma yapacaktık. Muayeneye vardığımda kapıyı Şükrü Abi (Erbaş) açtı, yüzü al aldı. Metin Altıok’un ölüm haberi yeniden herkesi utanç kuyusuna attı.

***

3 Haziran günü İstanbul’da Ses Tiyatrosu’nda bu yıl on yedincisi düzenlenen Metin Altıok Ödül Töreni gerçekleşti. Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Eray Canberk, Haydar Ergülen, Şükrü Erbaş, Ali Cengizkan ve Latife Tekin’den oluşan ödül seçici kurulu 16. Metin Altıok Ödülü için Uyurken de Görebiliyorsun Geceyi kitabıyla Selahattin Yolgiden’i layık buldu. Ancak ödül geçen yıl depremin acısı çok yeni olduğu için bu zamana ertelendi. Haydar Ergülen’in okuduğu ödül seçici kurul gerekçesinde şu satırlar yer aldı: “Hemen her alanda parçalanmış, yine de kendi varlığına tutunan insanın boğuntusunu anlatmadaki başarısı; bu anlatımı yeni bir biçim ve yapı içinde okura aktarmada gösterdiği ustalık....” Yolgiden kuşağımızın lirik şiirde ustalığını sunan bir isim. Duygu yüklü dizelerindeki isyanını şiirini gözeterek ortaya koyuyor: “Bin yıldır ruhumda biriken kir: zifir/ Meryem’in oğlu seni öldüren kim?” 

***

Bu yıl Metin Altıok Ödülü’nü ise Şeref Bilsel Kâğıdın Ölümü yapıtıyla kazandı. Şükrü Erbaş’ın okuduğu ödül gerekçesinde ise şu satırlar son derece önemli: “Toplumsal hayatın evlerimizi, hayatlarımızı geleceğimizi kuşatmış büyük yabancılaşmasını, sevgisizliğini ve yıkıcılığını; aralarındaki diyalektik ilişkiyi ustalıkla göstererek; insan olma erdemini yücelten bir etik yaklaşımla, şiirin derin, çağrışımı geniş, incelikli diliyle hepimizin yüreğine ısrarla sunan bir şiire varmıştır.” Kâğıdın Ölümü; bunca yıldır yazdıklarıyla direnenlerin, iktidar nameleriyle kudret yaratmaya çalışanlara bir yanıt olarak da okunabilir. Beşinci kitabında da şiirindeki tartışılmaz düzeyi ortaya koyan Şeref, çok uzun yıllardır Melih Cevdet’in deyişiyle şiire çalışmanın erdemini kuşanmış, bunu ayrıca şiire dair düşünselliğiyle taçlandırmış bir isim. Ödül töreninde yaptığı konuşmasından bir bölümü aktarmak isterim: “İnsan, şair olmak için dünyaya gelmez; insan her şeyden önce bir şair değildir; şair her şeyden önce bir insandır. Hayattayken şair olmanın onlarca yolu var artık ama öldükten sonra da yazmayı sürdürmek işte bu şair kalmaya yarar. Kendini yazamayan güçlü okurlar yerine de yazmak. Kalanlar; başkalarını gözden çıkarmayanlardır; her geçen gün zulmü artanlar karşısında tanıklıktan ödün vermeyen ‘Bir Acıya Kiracı’ olmaktan geri durmayanlardır.

Metin Altıok; vaat edilmiş barbarlık peşinde koşan tacirler verdikleri her türlü insanlık hasarına karşı söylemiş gibidir şu dizeleri: ‘Hasrete, açlığa, yokluğa dokun,/ Bakalım o zaman neye benzeyecek kokun’

***

Zeynep Altıok’un sunduğu gecede Gezi’nin başlangıç günlerinde orada kaybettiklerimiz de anıldı. Cezaevindeki dostlara selam yollandı. Tören Harun Güzeloğlu’nun yazdığı Cansu Fırıncı’nın oynadığı Metin Altıok’un Ahker oyunundan bir bölüm (Umarım en kısa zamanda tamamını izleyebiliriz), Erdal Güney ile Özge Metin’in konseriyle sona erdi. Böylece Metin Altıok, kendisi gibi Egeli olan şair Seferis’in üç kırmızı güvercinin biriyle selam yolladı. Ben tuttum o güvercini bir damla gözyaşıyla omzuma koydum. 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları