Erdal Sağlam

Faiz ve büyüme iddiaları ekonomiyi dibe çekiyor

03 Haziran 2021 Perşembe

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “düşük faiz-yüksek büyüme” iddiasını hayata geçirme ihtimali arttıkça, ekonomide bozulma hız kazanıyor. Bu fikirlerin hayata geçirilme ihtimali piyasalarda paniği tetikliyor.

Salı gecesi TRT’ye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizle ilgili sözleri gece yarısı kurlara rekor kırdırdı. Doların değeri 8.80 TL’nin üzerine çıkıp rekor kırarken, dün piyasada kur 8.60’ın üzerinde idi. 

Peki, bu kadar büyük piyasa tepkisi neden oluştu?

Aslında sorunun soruluş biçimi ve verilen yanıt, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkilere neden olan ekonomik görüşlerinin özeti gibiydi. “Büyüme rakamlarının bu şekilde devam etmesi durumunda bunun enflasyonun tek haneye inmesini sağlayıp sağlamayacağı” soruldu ve Erdoğan şu yanıtı verdi:

“O bağlantıyı direkt olarak bu şekilde kuramayız. Bu konuda ben yine aynı iddianın peşindeyim o da şu: Hatta bugün de Merkez Bankası başkanımızla görüştüm bizim bir defa faizleri düşürmemiz şart. Onun için de yani temmuz-ağustos, buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın. Çünkü faiz yükünü biz yatırımların üzerinden kaldırırsak, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak ondan sonra maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine inşallah girmiş olacağız, çünkü bütün mesele o maliyet enflasyonundan faiz yükünü kaldırmaktır.”

Cumhurbaşkanı’nın piyasalarda panik yaratan ekonomik görüşlerini “Aşırı büyüme ve düşük faizin ne pahasına olursa olsun uygulanması” olarak özetleyebiliriz. İşte, iktisadi gerçeklere ters düşen, bizim gibi dış kaynak ihtiyacı büyük bir ülkede uygulanması imkânsız bu fikirde ısrar edilmesi, sorunun asıl kaynağı. Üstüne üstlük daha önce de söylenen ama kurumlar ve üst yönetim tarafından dengelenen bu iddianın uygulanma ihtimali artık son derece yüksek.

Soruda da ima edildiği şekilde, Erdoğan’ın yüksek büyüme hırsı enflasyonun artmasına neden oluyor, bunun sonucu faizler artırılmak zorunda kalıyor ama Cumhurbaşkanı buna rağmen faizlerin indirilmesini istiyor. Yani, “Kaynak açığı büyük bir ülkede hem yüksek büyüme olsun hem de bunun sonucuna razı olmayalım” şeklinde bir fikir. Yüksek büyüme ve düşük faiz her politikacının hayalidir ama bunun imkânsız olduğunu da bilirler. Bunu bilmeyenler de birkaç kez deneyip sonucu gördükçe anlar ve ikisi arasında bir denge kurmaya çalışırlardı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyüme hırsının sonuçlarını kaç kez deneyip gördüğü halde, yine de imkânsızı istemeye devam ediyor. Geçen yıl “dünya pandemi nedeniyle küçülürken biz büyüyeceğiz” ısrarını hayata geçirdi, 2020 Kasımı’nda duvara yaklaşırken yönetim değişikliği ile bir ara durduk. Ancak yeniden ekonominin dengelenmesine dayanamayan Erdoğan, yine geçen yılki Damat Albayrak dönemindeki politikalara geri döndü.

İmkânsızda ısrar etmek

Bu kez bir önemli fark var ki o da geçen yılki bu dayatmalar sonucunda eritilen 128 milyar dolarlık rezerv nedeniyle, artık bu yola başvurmanın da imkânsız oluşu. 

Peki, yükselen enflasyona rağmen faizleri düşürüp yan yollarla piyasadaki fiili faizi artırma, yine kamu bankalarını devreye sokup maliyetinin altında krediler vererek büyümeyi patlatma ihtimali var mı? Teknik olarak bakıldığında yani swaplar çıkıldığında eksi 50 milyar dolara inmiş net rezervlere, kamu, özel şirketler ve vatandaşın yani toplam borçlanmadaki yükselişe bakarsak, böyle bir yola yeniden başvurmanın imkânı yok gibi gözüküyor. 

Ancak Erdoğan’ın yüksek büyüme ve düşük faiz hırsının devam etmesi nedeniyle “uygulaması imkânsız” diyemiyoruz. Uygulayabilir çünkü “ben istiyorum olacak” diyebilir ve bunun önünde duracak hiçbir kişiyi ya da kurumu göremiyoruz. Yanlışı dengeleyecek bir mekanizma kalmadı. 

Son iki yılda Merkez Bankası üst yönetimine birkaç ayda bir yapılan atamalar, kurumun bağımsızlığını tümüyle elinden aldı. Ağbal da gittikten sonra, belli ki kimse bunun olumsuz sonuçlarının daha önce görüldüğünü, aynı yola girilmesinin felaket olacağını, kendisine söyleyemiyor. 

Türkiye’de enflasyon artmaya devam ederken küresel ekonomide enflasyon ve faiz artışları gündeme girmeye başladı. Yani eskisi kadar bol likidite olmayacak, olan da daha çok gelişmiş ülkelerde kalacak. Böyle bir dönemde reel faizi sıfırlamak, hatta eskisi gibi negatife çevirmek, dış kaynak sıkıntısının artması, kurların fırlaması demek. Dış kaynak olmazsa büyüyemezsiniz. 

Belli, bu halkın çilesi bitmedi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları