Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bilmem kaçıncı yargı paketi

27 Haziran 2021 Pazar

Gerçek ve tüzelkişilerin her türlü temel hak ve özgürlüklerinin pervasızca ihlal edildiği sırada ilan edilen “İnsan Hakları Eylem Planı” bağlamında, toplumla alay eder gibi gündeme getirilen bilmem kaçıncı yargı paketi, Adalet Komisyonu’nda kabul edilmiş.

“Şahsım Devleti”nde, yargı mekanizmasının tümüyle iktidara bağımlı hale getirildiği bir yapıda, hangi kuralı getirirseniz getirin, hiçbirinin işe yaramayacağı ve adalet sisteminin tek bir kişinin duygu, düşünce, birikim, kültür ve ideolojisinden kaynaklanan tutum ve davranışlarına göre işleyeceği açıktır. 

Dolayısıyla bilmem kaçıncı “Yargı reformu” adıyla Meclis’e getirilen öneri, içteki ve dıştaki kamuoyunun gözünü boyamaktan başka bir işe yaramayacaktır!

Üstelik, bir bölümü zaten uygulanması gereken genel hukuk ilkelerinden oluşan hükümleri “reform” adıyla sıralayan tasarı, bugün bile çok eleştirilen bazı konularda durumu daha da vahim hale getirmektedir.

***

Örneğin getirilen öneriye göre eşe karşı işlenen “kasten öldürme”, “kasten yaralama” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarında kabul edilen cezayı artırıcı nedenler, sadece boşanmış eşi de kapsayacak.

Ayrıca katalog suçlarda somut delillerin aranması zorunluluğu getiriliyor.

Bu her iki hüküm de çok tartışmalı:

İlk olarak kadına karşı işlenen suçlarda “eş” ve “eski eş” kavramlarının vurgulanması, çeşitli ilişkiler çerçevesinde birlikte yaşayan herkesi kapsamadığı için sert eleştirilere konu oldu.

Örneğin, CHP’li Turan Aydoğan, İstanbul Sözleşmesi’nde “mevcut eşe veya birlikte yaşanan bireye karşı aile fertlerinden biri, mağdurla ikamet eden kişi veya yetkisini suiistimal eden biri tarafından işlenmesi halinde” şeklinde bir hüküm bulunduğunu anımsattı ve şöyle dedi:

“İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğimiz iddiasıyla bu kadar insanı korumasız bıraktınız. Eski eşle düzenlemeyle beraber de topluma reform yapıyoruz diyorsunuz. Niye bu tablonun tamamı yok bunun içerisinde?” 

İkinci olarak cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi “katalog suçlar” için “somut delil” şartı aranması da büyük tartışma yarattı.

“Kadın ya da çocuk tecavüze uğrarken olayı videoya mı çeksin” diyen kadın örgütleri temsilcileri, “somut delil istendiği takdirde kadın ya da çocuğa yönelik cinsel suçlardan tutuklama imkânsız hale gelecek” uyarısında bulundular.

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, özellikle çocukların cinsel istismarında makul şüphe yerine somut delil, görüntü ve ses kaydı aranması halinde bu uygulamanın, istismar edenin korunması anlamına geleceğini söyledi.

Moroğlu, “Yargı reformunun odağına insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün konmaması, kadına yönelik şiddet ve çocuğun cinsel istismarı suçlarının görmezden gelinmesine, suçluların aklanmasına yol açacaktır.

Anayasanın 41. maddesini bir kez daha hatırlatmak isterim. Her tür istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri almak devletin görevidir.

Suçluyu değil, mağdur çocuğu korumak gerekir” dedi. 

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) sözcülerinden Avukat Hülya Gülbahar da şunları söyledi:

“Katalog suçlar içinde kaçakçılık, insan ticareti, cinayet, aynı zamanda çocuk cinsel istismarı, tecavüz ve cinsel saldırı suçları da var.

Bu kanun değişikliği ile artık kadın ya da çocuklara yönelik cinsel suçlardan herhangi bir tutuklama yapılması imkânsız hale gelecek.

Tutuklamada görüntü, ses kaydı vb. somut delil kriteri aramak aynı şekilde mahkûmiyet açısından da somut delil olmadığı takdirde mahkûmiyet verilmemesi sonucunu doğuracaktır.

İşin acı tarafı tam da bunun tartışıldığı günlerde Meclis Adalet ve Şiddet Komisyonu’nda cezaevinde olan cinsel istismar faillerinin affı tartışılıyor.

Bu iki düzenleme yapıldığı takdirde cinsel suçlardan cezaevinde kimse kalmayacak ve bundan sonra kimse cezaevine girmeyecek anlamına geliyor.

Bu, ülke çapında cinsel suçları serbest bırakmak olarak yorumlanacak ve ne yazık ki bütün failleri cezalandırırken bütün kadınları ve çocukları savunmasız bırakacak bir düzenleme olacak.”

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın da şunları söyledi:

“Daha geçen gün 12 yaşındaki bir çocuğa herkesin gözü önünde saldıran adamı bıraktılar.

Tecavüz denen olay dört duvar arasında cereyan eder, hiçbir erkek bir kadına tecavüz ederken sahneye çıkıp ‘Ey ahali gel beni seyret, ben kadına tecavüz ediyorum’ demez. Onun tanığını bulmak hemen hemen mümkün değildir.

Erkekleri tecavüz suçundan kurtarmak, korumak, tecavüzü teşvik etmek için yapıyorlar bunu. Kadın cinayetlerinin, şiddetin arttığı dönemde bu madde korkunç.

Umarım bir gün hukukun uygulandığı kadınların insan haklarına saygı duyulduğu bir ülkeye, hükümete kavuşuruz.” 

***

Türkiye’de Atatürk’ün özgürleştirdiği kadını baskı altına alma ve ikinci sınıf vatandaş haline getirme çabası mutlaka hüsranla sonuçlanacaktır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları