Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Üç dönem, üç dış politika, üç parti
AKP 17 yıldır iktidarda. Bu 17 yılı iktidarın dış politika stratejileri çerçevesinde üç dönem altında ele almak mümkün.
Birinci dönem, partinin özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında radikal İslam imajına karşı Ilımlı İslam modeli olarak Batı’da kendisini sunması, onay araması ile başlıyor. Bu süreç, ABD’nin Irak işgali ile Ortadoğu’ya yerleşmesine ve o zamanki adıyla Büyük Ortadoğu Projesi gibi projelere destekle de taçlanıyor. Amerikan askerlerinin Türkiye toprakları üzerinden komşu Irak’ı işgaline olanak verecek bir tezkerenin Meclis’e getirilmesi (neyse ki geniş bir muhalefet cephesi sayesinde engellendi), bu dönemde iktidarın dış politika tercihlerini özetleyen en önemli göstergelerden birisi.
Öyleyse birinci dönemi, ABD’nin Ortadoğu tasarımında yer bulma ve bu sayede emperyal merkezlerden de onay alma arayışı niteliyor. Kuşkusuz bunda, henüz devlette yeterince yerleşememiş olmanın getirdiği zayıflıkları uluslararası destek ve ittifaklarla telafi etme arayışının da etkisi var. Ordu içindeki Amerikan karşıtı damarın tasfiyesine dönük operasyonlar da bundan bağımsız değildi. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin liberal bir ittifak dili etrafında, “biz değiştik” demek için de araçsal kılındığını hatırlarsak; bu ilk dönemi Pragmatik Batıcılık olarak adlandırmak mümkün.
İkinci dönem; özellikle Davutoğlu doktrini olarak bilinen Stratejik Derinlik ya da popüler adıyla Yeni Osmanlıcılık stratejisiyle nitelenebilir. Neydi bu strateji? Ortadoğu’da ABD’nin Irak işgali sonrasında eski düzen sarsılmıştı. Bir güç boşluğu oluşmuştu. Bu süreç Arap Baharı ile Suriye’ye de sıçramıştı. Bu güç boşluğunda Türkiye, emperyalist merkezlerin Ortadoğu tasarımıyla çelişmeden ama bu alanı kendi bölgesel hegemonya hevesleriyle de doldurarak “aktif müdahale” aşamasına geçebilirdi. Proje Suriye’de sınandı. “Yurtta barış, dünyada barış” doktrininin yerini, komşu devletteki rejim değişikliği sürecine katılan, “iç politika ile dış politika kaynaştı” diyerek bunu aklamaya çalışan, Şam’da Cuma namazı hayalleriyle geçmişi “yeniden ihya etme”yi hedefleyen Yeni Osmanlıcılık projesi aldı.
Ülkeyi yönetenler, “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” sözünü de bu dönemde söyledi. Açılım süreci de bu Yeni Osmanlıcı projenin bir parçasıydı. Böylece birinci dönemin liberalizmini, ikinci dönemin ümmetçiliği tamamladı. Ancak sonuçta iç savaş derinleşti, Suriye cihatçı çetelerin elinde bir derebeylik düzenine geçti; bütün büyük güçlerin oyun sahasına dönüştü ve Türkiye sınırında kanton modeliyle fiilen özerkleşmiş devletçikler kuruldu. Yeni Osmanlıcılık genişleyeyim derken, yani Dimyat’a pirince giderken eldeki bulguru tehlikeye soktu. Üstüne bir de Rus uçağı düşürüldü, Rusya ile ilişkiler çıkmaza girdi.
Pragmatik Batıcılık, Yeni Osmanlıcılık ve şimdi
Üçüncü dönem açısından dönüm noktası 2015’teki seçimlerdi. Açılım bitti; ilerleyen aylarda Davutoğlu istifa ettirildi. Bu süreçte 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi de yeni bir kırılma yarattı. İktidarın darbe girişimini Batılı merkezlerle, özellikle de ABD ile ilişkilendirmesi; diğer yandan Rusya ve İran’ın darbe girişimine karşı iktidarın yanında tutum alması Pragmatik Batıcılıktan Pragmatik Doğuculuk aşamasına doğru bir kırılma yaratmaya başladı. Pragmatik Doğuculuk; çünkü artık AKP Batı için ilk dönemdeki işlevselliğini yitirmişti. Yani emperyalizme karşıtlıktan değil; emperyalist tasarımlar içindeki rolü aşındığından makas değiştirdi. Ayrıca Suriye denkleminde oyun kuruculuk rolü Doğu güçlerine, özellikle de Rusya ve İran’a kaymıştı.
Zira aynı süreçte Rusya, Suriye üstünden Ortadoğu’da ve aslında Akdeniz’de tarihsel olarak en etkili devrini yaşamaya başladı. Esad devrilmedi; Suriye toprakları çetelerden arındırıldı ve Ortadoğu’da AKP’nin ilk dönemindeki Amerikan hâkimiyeti önemli oranda aşındı. Amerika, bölgede en önemli yeni müttefiki olarak PYD’yi silahlandırdı. Bu ortamda üçüncü dönemi, Rusya ile zorunlu yakınlaşma ve yine bu çerçevede de güvenlik merkezli milliyetçilik ideolojisi niteler hale geldi. Öyle ki, BBC Türkçe’nin derlemesine göre Erdoğan ve Putin, 15 Temmuz 2016’dan bu yana 24 kez yüz yüze ve 65 kez telefonla görüştü. Bu yüz yüze görüşmelerin çoğunluğunun Rusya’da gerçekleştirildiğini söylememize '67erek yok.
Son Suriye operasyonu ve Soçi Mutabakatı, genişlemeci ikinci dönemden, güvenlikçi üçüncü döneme geçişin de simgesi. Bu açıdan bir zaferden ziyade, iktidarın birinci ve ikinci dönemdeki yanlışlarının; yanı başımıza Amerika ve Rusya güçlerinin yerleşmesinin yarattığı olumsuz durumun, yine bu güçlerin onayını da gözeterek telafisiydi aranan.
İlginçtir; AKP şimdi üç partiye ayrılıyor. Bir yanda Gül ve Babacan önderliğindeki Pragmatik Batıcı kanat; diğer yanda Davutoğlu önderliğindeki Yeni Osmanlıcı çizgi ve geriye kalan, Rusya ile yakınlaşan, mecburen “Yeniden Asya” açılımından söz eden bir AKP. Ayrışmayı bir de bu dış politik dönemlere ve çizgilere göre yorumlasak iyi olmaz mı?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!
- İsrail Savunma Bakanı görevden alındı!
- Dünyada 8’inci, Türkiye’de eşi benzeri yok!
- AKP’li vekilden açıklama: MHP'li Adan ek süre vermedi!