Deniz Yıldırım

Tehdit afet, gündem davet

02 Ekim 2019 Çarşamba

Fikri takibi bırakmayalım, deprem konusunu unutturmayalım. Hızla asıl işe koyulmak; afet öncesi riskleri gidermeye ve olası afet sonrası kayıpları en aza indirmeye dönük çalışmaları yoğunlaştırmak gerek.
Bu da dayanışmayı, sorumlulukların doğru paylaştırılmasını ve eşgüdümlü çalışmayı zorunlu kılıyor. En çok ihtiyaç duyulan olgu ise “planlama”. Türkiye, planlamayı gündeminden çıkardı; özelleştirmeci iktidarlar bu kelimeyi neredeyse yasakladı. Şimdi kamuda moda, şirketlerin diliyle “stratejik plan.”
Oysa bize kamusal faydayı öne çıkaran, devlet organları ve toplum arasındaki uyumu, işbölümünü belirleyecek; kamu kaynaklarının, varlıklarının, personelinin doğru ve yerinde kullanımını sağlayacak bir planlama süreci gerekiyor. Son deprem ve sonrasında yaşanan “davet krizi” bile bunun kanıtı değil mi?
Bakın, kaç gündür olası depremi değil, ülkedeki siyasal kutuplaşmanın ve kurumsal aşınmanın geldiği abes yeri konuşuyor, tartışıyoruz. Herkes farklı bir şey söylüyor; aynı kişi ya da kurumlar bir gün sonra ağız değiştiriyor. “Davet ettik”, “davet edilmedik”, “davete gerek yok.”
Deprem, canını alacağı insanı partisine, görüşüne, inancına göre ayırmıyor. Ama en çok da zengin olmayan çoğunluğu vuruyor. Bu gerçeğe karşı birleşmek, birlikte hareket etmek gerekmez mi? Ama olmuyor. Son “davet” krizi, ülkedeki asıl meselenin afetten de önce, kutuplaştırıcı ve “ben bilirim”ci iklim, “bizden” ya da “onlardan” tutumu olduğunu gösteriyor. Bu ana mesele çözülmeden de her sorun buna bağlı olarak çözümsüz kalıyor. Bu noktada yapılacak tek şey, modelleri öne koyup kendi kulvarlarında geliştirmek. Doğru model, yanlışı kovuyor.
Planlama tam da bu noktada yeniden ama yenilenerek gerekiyor.

Risklerin Demokratik Yönetimi
Elimde Şehir Plancıları Odası’nın yayımladığı, Prof. Dr. Murat Balamir imzalı önemli bir çalışma var. Başlığı, “Afetler, Risk Yönetimi ve Sakınım Planlaması.” Murat Hoca dünyada afetle mücadelede öne çıkan yeni planlama yaklaşımlarını da anlatıyor; Afet Politikası’nın oluşumunu “Afet Öncesi” ve “Afet Sonrası” olmak üzere iki işbölümü başlığıyla açıklıyor ve sorumluluklar açısından da önemli uyarılar yapıyor. Afet Öncesi, riski azaltmak ve olası zararları en aza indirmek için yapılacak çalışmaları kapsıyor. Daha katılımlı bir karar süreci, yurttaşlar ve gönüllü kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlayacak bir eylem planı bu aşamada hayati. Risk Yönetimi başlığını taşıyan bu afet öncesi aşamada asıl öncülük, yerel yönetime düşüyor.
Diğer yandan Afet Sonrası aşamanın planlaması da Acil Durum Yönetimi başlığı altında yapılıyor. Afete acil müdahale, kayıpları önleme adına özellikle mülki idarenin hızlı koordinasyonunu, kurumları görev ve sorumlulukları ekseninde hızla harekete geçirebilme kapasitesini gerektiriyor.
Biz şu anda neyi tartışıyoruz? Davet konusunu. Nereye davet? 2018’de bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın, yani AFAD’ın Afet Müdahale Plan Toplantısı’na. Ve AFAD, “Risk Yönetimi”ne daha fazla odaklanan, bütünleşik bir afetle mücadele sistemine yöneldiğini belirtiyor sitesinde. Öyleyse AFAD belediyelerle daha etkin ve önleyici planlama süreçleri geliştirmek için birlikteliği ayrım olmaksızın, kamu adına daha fazla teşvik etmek zorunda. Aynı zamanda kurumun bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı da.
Bu noktada İmamoğlu yönetiminin de mevcut tartışmalardan sıyrılıp, somut olarak Risk Yönetimi konusundaki planlama sürecine belediyenin yetkileri dahilinde önderlik edebilecek, afet öncesinde halkı ve en geniş sivil toplum ağını yine belediyenin geliştireceği katılımcı Risk Azaltma Modeli etrafında toplayabilecek pozitif bir stratejiye odaklanması daha doğru. “Dışlanma” vurgusundan “somut, pozitif, birleştirici etkinlik” zeminine ilerlemek gerek. Olası afetin öncesinde, kârlılık için insan eliyle yaratılmış riskleri azaltma, imar ve inşaat çılgınlığı karşısında gerekli tedbirleri alma adına çok daha etkin bir kamuoyu oluşturma ve bu çılgınlığı durdurma olanağı var İmamoğlu’nun. Türkiye’ye örnek olabilecek bir planlama sürecine, depreme karşı sağlıklı ve dayanıklı bir kent planlaması ile başlamak mümkün. Bu tutum, dışlayıcı ve tekelleşmiş siyasal iktidar modeli karşısında daha dayanışmacı ve katılımcı bir modeli işler, görünür kılmaya dönük bir zemini de müjdeler. Bu açıdan büyükşehir yönetimindeki Afet Koordinasyon Merkezi’nin (AKOM) rolü de şimdi daha kritik.
Davet gündemini bırakıp afet gündemine geçmeye, halkın acil meselesine odaklanmaya bu çerçeveden başlamak için geç değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları