Deniz Yıldırım

Partiden ayrılanlar, partide ayrışanlar

21 Eylül 2019 Cumartesi

31 Mart ve 23 Haziran yerel seçim sonuçlarının önemli değişiklikler getireceği görülüyordu. Bunlardan birisi de, özellikle iktidar koalisyonu içindeki çatlakları daha fazla açığa çıkarması oldu.
İktidar koalisyonu dediğimizde, bugün Saray’da tekelleşen güç merkezinin sosyal, ekonomik ve siyasal uygulamalarını destekleyen partiler, yapılar, organlar ve fraksiyonlar anlaşılmalı. Türkiye siyasetini “AKP” üzerinden, yani tekil bir partiye bağlı olarak çözümlemenin olanağı uzun süredir yok. Ama şimdi, “artık AKP adında tek bir parti var mı” sorusuyla da karşı karşıyayız. Bu soruyu hızlandıran gelişme, elbette ki yeni hükümet sistemine geçiş ve beraberinde getirdiği tuhaf ittifaklar sistemi oldu.
Yeni hükümet sistemi ve beraberindeki ittifaklar düzeni, Erdoğan’ın uzun vadede hareketin iktidarını demokratik ve çoğunlukçu araçlarla garanti altına alma arayışının uzantısıydı. Geleneksel bir okuma yapılıyordu: “Türkiye toplumu milliyetçi ve muhafazakâr; bunun karşısındaki blokun yüzde 50’yi aşarak iktidarı elimizden alma şansı yok.” Bakış buydu.
Nitekim Erdoğan’ın siyasal stratejisi, yeni hükümet sistemine geçmeden önce de hep bu bakışa ayarlıydı. Özellikle sağ siyasette potansiyel rakiplerin, yelpazenin farklı alanlarında konumlanmış parti ve siyasetçilerin AKP içine çekilmesi stratejisi hem alternatifleri etkisizleştiriyor, hem de AKP’yi sağın “geniş cephe” partisine çeviriyordu. Bu da temsil gücü bakımından geleneksel siyasal İslam alanının ötesine geçiş demekti. Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun ya da HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un AKP’ye geçişi için ısrar edilmesi de bunun örnekleriydi. Yani tek ölçüt oy, nicelik değildi.
Yeni hükümet sistemi, buradaki çok fraksiyonlu ve tek liderli parti yapısına Cumhur İttifakı aracılığıyla milliyetçi sağın önemli partilerini de eklemişti. Plan işliyor gibiydi. Ve yeni sistem gücün tekelleşmesini sağladı, doğru; ancak partiyi çatlattı ve sistemin, iktidarın halk desteğiyle kalıcı olmasını sağlamaya yetmeyeceği özellikle son yerel seçimlerde görüldü.

Yerel seçim ve kriz etkisi
Tam da bu nokta; yani iktidarın kaybedilmesi olasılığı, iktidar koalisyonunun ana aktörü olan AKP içinde iki düzeydeki çatlakları artık gizlenemez hale getirdi. Bir yandan AKP’nin en uzun süre bakanlık yapan ismi Ali Babacan istifa etti; diğer yandan da eski başbakan Ahmet Davutoğlu ile ekibi. Uzun süre kendisi dışındaki partileri AKP’ye çekerek temsil gücünü büyüten Erdoğan, şimdi kendisinden kopan kadroların oluşturacağı iki yeni parti gerçeğiyle karşı karşıya. Evet, daha önce de AKP’den ayrılıp parti kuranlar olmuştu. Ancak birincisi, konjonktür iktidarın lehineydi; ikincisi Erdoğan bu kopuşları yeni katılımlar ve ittifaklarla hemen telafi ediyordu. Çünkü belirttik, Erdoğan’ın siyasal hegemonyası sağda yeni, alternatif partilerin kuruluşunu önlemeye ve var olan partilerin de AKP içine ya da yanına çekilmesine dayalıydı. Şimdi durum farklı. İktidarın rakipleri önleyici kapasitesi de aşınıyor. Bu yüzden Erdoğan’ın yeni ittifaklar için hamle yapmak dışında seçeneği kalmıyor.
İkinci çatlak ise, AKP’den henüz ayrılmamış, parti içinde kalan grup ve yapılar arasında. “İktidarın da iktidarı” bir yapı ve çeperi arasındaki mücadelenin artık saklanamaz hale geldiği; bakanların açıktan tartışmalara girmesinden de anlaşılıyor. Örneğin HAS Parti’den AKP’ye geçen, milli görüş kökenli Adalet Bakanı Gül’e dönük son çıkışlar ve Gül’ün yanıtındaki sertlik, buraya oturuyor. Arınç ile Bülent Turan atışması ya da damat Albayrak ile Demokrat Parti kökenli Soylu arasında olduğu iddia edilen rekabet de bu resmi tamamlıyor. Parti içinde kaç tane parti var, belli değil.
Aslında kurulacak yeni partiler; bir yandan da AKP içinde kalan farklı fraksiyonların iç iktidar rekabetinde cesaretlenmesini sağlıyor. Şimdi her konuşan, alttan alta yeni partileri dayanak yaparak, “beni ciddiye alın, ben de giderim” diyor ve iç iktidarın pasta rekabetinde elini yükseltiyor. Diğer yandan kriz ve küçülen ekonomik pasta üstündeki kaynak rekabeti de savaşı sertleştiriyor. Bütün bunların sonucunda ise, Saray’ın başka partilerle kurduğu birlik, AKP’nin iç birliğinden çok daha belirleyici hale geliyor. Erdoğan’ın asıl zorluğu bu ikinci çatlağı, partiyi ve diğer ittifaklarını dağıtmadan nasıl kapatacağında düğümleniyor.
Tablo böyle, belirleyiciliğin muhalefet blokuna geçmesi için şartlar hiç olmadığı kadar uygun. Şimdi belediyelerden gelişen birikimi ve enerjiyi, daha geniş ve eşgüdümlü bir siyasal rota ile tamamlamak gerek. Önümüzdeki seçim yerel seçim değil; unutuluyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları