Deniz Yıldırım

Mevcut programla depremin acı sonuçları önlenemez

28 Eylül 2019 Cumartesi

Deprem bir gerçek. Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu, uzun süredir biriken enerjinin özellikle İstanbul’da büyük bir kırılmaya yol açabileceği yönündeki bilimsel uyarılar da gerçek. Son depremler bu gerçeği bir daha hatırlattı.
Haklı olarak yine deprem uzmanı hocalarımız ekranlarda. Yerinde uyarılarını yapıyorlar, biz de birkaç gün onları izliyoruz. Sonra mı? Sonra, hepimizi ilgilendiren felaketi unutma yoluyla beklemeye devam ediyoruz. Çünkü başka çaremiz yok. Çünkü asıl meseleyi konuşmuyoruz.
Asıl mesele; madem bu deprem yaşanacak, “biz niye hâlâ İstanbul’u büyütüyoruz” sorusudur. Can kaybını en aza indirmek ve yaşanacak büyük ekonomik sıkıntıları gidermek için gerçekten köklü bir ekonomik ve sosyal program değişikliğine hemen gitmemiz gerekiyor. Çünkü deprem önlenemez; ama sonuçları önlenebilir.
Bunu şimdi değilse ne zaman tartışacağız? Uzmanlar, “vakit azaldı” diyor.
Ve biliyoruz ki mevcut ekonomik programla, depreme ve yaşanacak kayıplara karşı mücadele verilemez. Neden mi?
Bu program, deprem toplanma alanlarını özel çıkara; imar, inşaat rantına açma programıdır. Bugün İstanbul’un büyük deprem toplanma alanlarının bu denli azalmasının altında da bu çıkar programı vardır.
Bu program, yıllardır depremle mücadele için toplanan ve halkın yararına kullanılması gereken vergilerin özel çıkara yönlendirilmesi ya da yerinde kullanılmaması programıdır. Bu program, depremle ve olası sonuçlarıyla mücadele için yapılacak bilimsel araştırmalara, üniversitelere aktarılması gereken paralarımızın, yandaşa, candaşa, tarikata, vakıflara aktarılması programıdır.
Bu program, ülkenin üretime değil, ranta dayalı büyümesini savunmaktadır. Ve kentsel rant açısından arazi, kat değerlenmesi en fazla olan şehirlerden biri İstanbul’dur. Bırakalım İstanbul’un yapı yoğunluğunu azaltmayı, bu program inşaata dayalı olduğu için İstanbul’un taşını toprağını betonla, gökdelenlerle, AVM ve rezidanslarla donatmıştır. İnsan ve kamu yararı odaklı değil; özel çıkar ve kâr odaklıdır. Kentsel dönüşüm” adındaki süreç bile, merkezde kalıp değerlenen alanların ranta açılmasının ve yoksul halkın buradan uzaklaştırılmasının diğer adıdır.
Bu program, inşaat rantı için işçinin güvenliğini hiçe sayan programdır. Son yıllarda artan işçi ölümlerinde ilk sırayı inşaat sektörünün alması, tedbirsizliğin, aceleciliğin, denetimsizliğin, sınırsız kâr hırsının sonucudur. İnşaatı yapan işçinin canını önemsemeyen program; orada oturacak insanın canını önemser mi? Malzeme nasıldır? Depreme dayanıklılık adına ne yapılmıştır? Kat izinleri nasıl verilmiştir? Bunlar sorgulanmadan, depremin olası acı sonuçlarıyla mücadele edilir mi?
Bu program ekonomik olarak duvara toslamış; iktidar bunun yaratacağı seçmen rahatsızlığını biraz olsun azaltmak ve Hazine’nin boşalmakta olan kasasını doldurmak için daha yeni “İmar Affı” yürürlüğe koymuştur. Kaçak yapıları para karşılığı yasal hale getirme projesine sadece İstanbul’dan yapılan başvuru sayısı 1 milyon 700 binin üstündedir. Depremle mücadele edecek program, buna izin verir mi?
1950 yılında Türkiye nüfusunun on sekizde biri İstanbul’da yaşıyordu. Bu oran 1990’da sekizde bire düştü. Bugün ise ülke nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul’da. Bu elbette resmi kayıtlara göre. Çalışmak için Anadolu’dan İstanbul’a gelen, ama adres kaydını hâlâ memleketinde tutanları da eklersek sayının çok daha fazla olduğu açıktır. Ülkemizde bölgeler ve şehirler arasında gelişme farkları arttıkça ekmek ve iş kaygısıyla İstanbul’a akın da hızlanmıştır. Tarımın, hayvancılığın bitirilmesi, köylerin boşalması/ boşaltılması ile İstanbul’da nüfusun toplanması eşzamanlı ilerlemiş süreçlerdir. Üretmeden tüketmeye, döviz bağımlılığını artırmaya dayalı bu programla, İstanbul depreminde yaşanacak kayıpların katlanmasına karşı mücadele edilemez. Aksine, bu program deprem gerçeğine rağmen İstanbul’a göçe mecbur etmektedir.
Bu nedenle bu program, ülke nüfusunun beşte birinin ülke topraklarının yüz kırk üçte birinde yaşaması gibi bir büyük dengesizliğe halkımızı mahkûm eden programdır. Aynı program, ülkenin sanayi üretim tesislerini deprem kuşağında toplamaya dayalı modeli tersine çevirecek araçlardan da yoksundur.
Biliyoruz ki İstanbul’un yıkımı, Türkiye’nin toptan sarsılması demektir. İstanbul’un kurtuluşu da Türkiye genelinde uygulanacak yepyeni ve bütüncül bir programla olur ancak. Bu büyük felaket ihtimali karşısında canımızı ve kamu çıkarını önde tutan bir ekonomi, üretim, istihdam, tarım, konut, çevre ve göç politikasını; toplamı halkçı ve bilimsel bir programı tüm Türkiye için konuşmak hayati zorunluluktur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları