Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi
CHP kurultayı tamamlandı. Geçen hafta kurultaya dair görüşlerimi “ittifaklar, program ve siyaset” düzleminde ifade etmeye çalışmıştım. Bugün de sonuçlar üzerine birlikte düşünelim.
Öncelikle, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna açıkladığı “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nden söz etmekte yarar var. Bu beyannamenin Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına dair bir program ortaya koyduğu görülüyor. Programın oluşturulmasında özellikle olası ittifaklara göre bir doğrultu çizildiği de göze çarpıyor. Yani bir bakıma, tek adamcı başkanlık sisteminden demokratik bir siyasal yaşama, yeni bir anayasaya geçişin asgari programı. Bunda, yani siyasal geçişin program ilkelerinin bu şekilde sunulmasında sıra dışı bir durum yok, yerinde bir yaklaşım.
Asıl meselenin, geçen yazıda da belirttiğim üzere, CHP’nin kendi kimliğini ve diğer partilerle program farkını daha açık bir biçimde ilan etmesi gereken alanda, yani ekonomik ve sosyal politikalar alanında olduğunu ise yeniden ifade etmekte yarar var. Açıklanan beyannamede ekonomik ve sosyal meselelerin de ittifaklar siyasetine göre şekillendirildiğini, Türkiye’nin büyüme ve paylaşım sistemini doğrudan tartıştıracak bir program ruhunun bulunmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultaydan önce gazetemizde çıkan perspektif yazısında ağırlık buradaydı. Devletçiliğin güncellenmesinden, kamulaştırmalardan söz eden bir yazının ruhunun bu bildirgeye yansımadığı ortada. Görünen o ki CHP, siyasal merkeze yönelirken sosyal ve ekonomik program açısından da kendisini merkezin, yani “sorgulanamaz ekonomik gerçeklikler”in alanına hapsediyor, eleştirelliğini o alanın sınırları içinde inşa ediyor. Nitekim beyannamenin ekonomiye ve sosyal alana dair kimi maddelerinin alt başlıklarına bakınca, farklı sosyal kesimleri aynı anda mutlu etmek için ilave edilmiş, oldukça eklektik, hatta birbiriyle çelişkili ifadelerin olduğunu söylemek mümkün.
Örneğin eğitimle ilgili 9. madde, bu her kesime seslenme arzusunun nasıl tuhaf sonuçlar verebileceğinin kanıtı. 9.1 numaralı alt başlıkta “Eğitim, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve tüm paydaşlarıyla birlikte planlanacaktır” ifadesi yer alıyor. Eğitim, kalkınma stratejisine göre yapılandırılacak, bunu anlıyoruz. Ancak hemen altına, 9.2 numaralı altbaşlığa bakınca da, “eğitim politikalarının tek hedefi fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek olacağı ifade edilmiş. Öyleyse 9.2 en başa yazılmalıydı; aksi halde hem sınırlarını ekonominin ihtiyaçlarının çizdiği bir bilim, düşünce, eğitim hayatı, müfredatı oluşturup sonra da “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek birbiriyle çelişir. Her birikim sistemi, sınırlarını kendisinin çizdiği bir fikir, irfan ve vicdan dünyası ister. İzlenen kalkınma stratejisinin öncüleri, “felsefe dersleri gereksiz, ekonomik gelişmemize katkısı yok” derse, bu dersler kaldırılacak mı?
‘İşçisin sen işçi kal’ mı?
9. maddenin 4 numaralı altbaşlığına bakalım tam da bu noktada. “Tüm organize sanayi bölgelerinde iş garantili, yatılı “Teknoloji liseleri” kurulacak, sanayicinin ihtiyaç duyduğu eleman sorunu çözülecektir” denilmiş. İyi de, bunu zaten AKP yıllardır söylüyor; yoksul halk çocuklarını sermayenin ucuz ve güvencesiz işgücü haline getirmek için yer yer uygulanan, genişletilmeye çalışılan bu politikanın altı doldurulmadan sunulması, sanayi kesimine hoş görünmek adına mantıklı mı?
Bu okullara kim gidecek? Hangi aileler, çocuklarını gönderecek? Elbette yoksul ailelerin çocukları. CHP programı, Halkçı ve Kamucu bir eğitimden söz etmeli; eğitimdeki fırsat eşitsizlikleriyle mücadele edeceğini, “işçisin sen işçi kal” diyen düzeni değiştireceğini açıklıkla ilan edebilmeli. Var mı?
Bildirgede halkçılık yok, devletçilik ya da kamuculuk yok, laiklik yok. CHP bunları, yani kendi tarihsel birikimini bugünün şartlarına göre sentezleyerek, uyarlayarak mı ilerleyecek, yoksa bunları yok sayarak ittifaklarına göre mi kendi dilini, programını, sözcüklerini seçecek?
Beyannamenin başında, “Egemenliğimizi hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakmayacağız” ifadesi ye alıyor. “İşte halkçılık” diyebilirsiniz. Ancak beyannamenin genel ruhu, egemenliğin hiçbir kişiye bırakılmamasının yollarını gösterirken, hiçbir zümreye ya da sınıfa bırakılmamasının yollarını gösterme konusunda oldukça çekingen, çelişkili. Kaldı ki, bugün egemenliğin bir kişiye geçişinin yolunu yapan da egemenliğin bir zümreye, bir sınıfa bırakılmasının önünü açan ekonomik programlar değil mi? Net olmak lazım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!
- İsrail Savunma Bakanı görevden alındı!
- Dünyada 8’inci, Türkiye’de eşi benzeri yok!
- AKP’li vekilden açıklama: MHP'li Adan ek süre vermedi!