Deniz Yıldırım

Feda edilebilenler

29 Nisan 2020 Çarşamba

Arka arkaya haberler, farklı kaynaklardan biriktiriyorum bir süredir. Fransa’da bir yaşlı bakımevindeki test ihmalinin onlarca kişinin hayatına mal olduğu yazıldı Euronews’te. İngiltere’de de benzer bir skandal gündeme gelmişti: The Guardian gazetesi, virüsten en fazla etkilenen kesimin yaşlılar olduğunun bilinmesine rağmen gerekli tedbirlerin alınmamasını eleştiriyordu. Gerekçe, yaşlı bakımevlerindeki ölümler ve virüsün bu evlerdeki hızlı yayılımıydı. Yine gazetenin 9 Nisan tarihli haberine göre, yaşlı bakımevlerinde hayatını kaybeden yüzlerce kişi henüz ölüm istatistiklerine eklenmemişti. ABD’de Teksas vali yardımcısı, ekonomiyi düze çıkarmak için yaşlıların ölmeye hazır olduğunu belirtiyordu. Kanada’da ise Quebec bölgesindeki yaşlı bakımevindeki ölümlerin ihmalle ilgili olduğu suçlamaları basına yansıyordu.

BBC Türkçe’nin haberine göreyse Belçika’da virüs bağlantılı kayıpların yüzde 48’ini huzurevi kaynaklı ölümler oluşturuyordu. Yine ABD’nin Alabama eyaletinde, engellilere dönük solunum cihazı temininde ayrımcılık yapıldığı iddiası gündeme geliyordu. 

Bakıma muhtaç durumdaki yaşlılarla sınırlı mı? Geçen yazıda da belirtmiştim. ABD’de özellikle nüfus yoğunluğuna göre virüse yakalananlar içinde asıl ağırlık siyahilerde ve Latin Amerika kökenlilerde. Gerekçesi belli: Yoksulluk, sıkışık mekânlarda kalabalık yaşam, çalışma zorunluluğu. Yani ekonomik zorunluluklar. Bu kesimler içinde virüsün yayılımını durdurabilecek gerekli kaynakların yaratılmaması, tedbirlerin alınmaması örtülü ya da açık bir “feda edilebilenler” anlayışının uzantısı değil mi?

Bizde de bu “feda etme” pratiği, epeyce sınıfsal bir nitelik kazandı. Ekonominin öncelikleri özellikle vurgulandı, tam karantinaya geçişin imkânsızlığı ekonomik gerekçelerle açıklandı. Bu yüzden tatil günlerinde evdeyiz, diğer günlerse virüs tatilde! Market işçileri, kargo çalışanları, fabrikalarda, inşaatlarda, atölyelerde çalışmaya devam eden, daha doğrusu çalışmaya mecbur bırakılan yüz binler var. Ekonominin öncelikleri karşısında işçi sınıfı, “feda edilebilenler” kapsamında.

Olağan dönemlerde mülteciler için geçerli olan tüm “feda etme” pratikleri, şimdi çaresiz, kırılgan, zorunlulukların esiri durumundaki her kesime doğru genişlemiş durumda. Virüsün bir etkisi de bu.

Bütün bu yaşananlar bana, Kamerunlu filozof Achile Mbembe’nin “Nekro Politika” adını verdiği teorik açıklama tarzını yeniden düşündürüyor. Mbembe’nin dilimizde, İletişim Yayınları’ndan çıkan, Zenci Aklın Eleştirisi başlıklı bir kitabı var. Nekro Politika henüz çevrilmedi, ancak tam zamanı. 2003’te aynı başlıklı bir makaleyle bu tezini gündeme getirmişti Mbembe. Batı düşüncesinde Biyopolitika anlayışıyla bağlantılı teorisyenlerin izinde, ama onların da ötesine geçerek yeni durumu açıklayan bir egemenlik teorisi inşa etmeye çalışıyordu. Özetle egemenliğin nihai ifadesini, kimin yaşayıp kimin öleceğine (feda edilebileceğine) karar verme, bunu dayatabilme iktidarında, kapasitesinde görüyordu Mbembe de.

Ülkeler, hikâyeler farklılaşıyor. Gelişmiş ülkelerde zenginler ikinci evlere, korunaklı bölgelere kaçıyor. En zengin mahallelerde herkes test yaptırabiliyor. Özel adalara giriş çıkışlar yasaklanıyor. Bloomberg’in haberine göre, zengin Amerikalılar, pandemiden kaçmak için Yeni Zelanda’da sığınak satın alıyor. Jetler havalanıyor, ekonomi tıkırında!

Diğer yandaysa feda edilebilenler var: Yaşlılar, yoksullar, farklı ırk ve kökenden gelenler, geçinmek zorunda olan emekçiler, mülteciler. Liste uzun. Parası olanların yaşayabildiği, olmayanlarınsa “feda edilebilir” görüldüğü bir düzen bu. Kaynakların nasıl kullanılacağı, kimlerin kurtarılıp kimlerin feda edilebileceği konusundaki kararı, bu karardan olumsuz etkilenenlerin vermediği ortada.

Önümüz 1 Mayıs, dünya genelinde emeğiyle geçinenler açısından tablo böyle. Ne yani, bu tablonun suçlusu virüs mü?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları