Deniz Yıldırım

Darbelerle siyasal mücadele

18 Temmuz 2020 Cumartesi

15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi bir sonuçtu. Siyasal İslamın iktidarda güç paylaşımı için yaptığı mutabakat sınıra dayanmıştı. Liberaller işlevlerini yitirmiş, ideolojik açıdan kullanışlılar devre dışı bırakılmıştı. İktidar paylaşımı artık açıkça zorlama gücünün kimin denetiminde olacağı konusunda düğümlenmişti. “Ne istediler de vermedik” düzeni, AKP ile Gülenci yapı arasındaki ittifakı geri dönülemez bir iktidar savaşına sürüklüyordu. AKP, yeni bir rejimin inşasında engel olarak gördüğü yapıları tasfiye ederken Gülenci örgütlenmeden yararlanmış; Gülenci yapı ise iktidarın önünün açılmasında sahip olduğu etkinin özgüveniyle, “gerçek iktidar benim” vesayetçiliğini bu kez AKP üzerinde sınamaya çalışmıştı. 15 Temmuz, bu çatışmanın son aşamasıydı.

Sonrası malum: İktidar, “kandırıldık”, “Allah affetsin” dedi. Geçmişe dair, yaşananlardaki kendi payını görünmez kılmaya çalıştı. Bir yandan da devlette ve toplum üzerinde sahip olduğu gücü mutlak hale getirmek için adımlarını hızlandırdı.

Oysa Türkiye’nin darbelerle gerçek anlamda mücadelesi, siyasal bir düzen değişikliğini gerektiriyor. Sadece sonuçlarla değil, nedenlerle de mücadele ediliyorsa gerçek darbe karşıtlığından söz edebiliriz.

Neydi 15 Temmuz’a götüren nedenler? Din sömürüsüyle yapılanan bir suç örgütü, devletin çeşitli kurumlarında adım adım yer tutmuş ve belirleyici hale gelmişti, daha doğrusu emperyalist projelerle uyumlu olarak getirilmişti. Devlet örgütlenmesinin laiklik ilkesine göre, hiç kimseye, hiçbir inanca ya da görüşe ayrım yapmadan hareket etmesinin, din sömürüsünün önlenmesinin ne denli önemli olduğunun kanıtıydı yaşananlar. Bu noktada soralım: 15 Temmuz’dan sonra tarikatların devlet içindeki belirleyiciliği arttı mı azaldı mı? Din sömürüsü, dini istediği gibi, çıkarlara göre çarpıtarak kullanma eğilimi sona erdi mi? Darbelerle siyasal mücadele için laiklik, devlet işlerine dini karıştırmamak, din sömürüsünü önlemek zorunluluktur.

Gelelim liyakat ilkesine. FETÖ devlette nasıl örgütlendi? Sınavları ele geçirerek, soruları çalarak; karşıtlarını karalayıp, hapse attırıp istediklerini de kamuya aldırarak. Demek ki gerçek anlamda darbelerle siyasal mücadele için, kamu alımlarında, atama ve yükseltmelerde “iktidara karşı”, “iktidardan yana” diye ölçüler koymamak, işi gerçek anlamda ehline vermek gerekiyordu. Ne dersiniz, geride kalan 4 yılda yapılan atamalarda ana ölçü liyakat midir, yoksa iktidara itaat midir? Kayırmacılık, “adamını bulmacılık”, “referans” adı altında iktidara yakın olduğunu kanıtlamaya yurttaşı itmek gibi sorunlar bitmiş midir?

Nedenlerle de mücadele

Bir başka boyut: Gülenci yapının yıllar içinde dershanelerde, eğitimde örgütlenmesi boşuna değildi. Devlet, kamusal ve laik niteliğinden uzaklaştıkça yoksul halk çocukları, eğitim yoluyla bir yerlere gelebilmek, saçma sapan sınav bariyerlerini aşabilmek için birçok taşra şehrinde neredeyse rakipsiz bırakılan Gülenci dershanelere, okullara mecbur ediliyor, yönlendiriliyordu. Evet, dershaneler kapatıldı; ancak yoksul halk çocuklarını tarikat yurtlarına, okullarına, etkinliklerine mecbur bırakan özelleştirmeci düzen sona erdi mi? Son 4 yılda özel okulların payı bizzat devlet eliyle artırılmadı mı? Tarikat yurtları, FETÖ’den boşalan alanı doldursunlar diye cesaretlendirilmedi mi? Kamucu bir eğitim, kamucu bir yatırım politikası izlendi mi? Darbelerle mücadele için kamucu bir eğitim politikası şarttır.

Son olarak: Darbeciler 15 Temmuz gecesi Meclis’e saldırdı. Öyleyse ne yapmak gerekirdi? Darbeciler Meclis’e saldırdıysa Meclis’i daha da güçlendirmek, demokratikleştirmek; gücün denetimsiz, frensiz şekilde tek elde toplanmasını önlemek; buna uygun bir anayasal düzen kurmak zorunluydu. İyi ama 15 Temmuz’dan sonra ne oldu? İktidar durumu fırsata çevirdi, yeni ittifaklarının alanı açmasından cesaretle, apar topar bir anayasa değişikliğini gündeme getirdi ve Cumhurbaşkanına kararnamelerle devleti tek başına düzenleme yetkisi veren, Meclis’i iyice zayıflatan, tek kişilik, frensiz bir düzeni yerleştirdi. Basının sesi kısıldı, muhalefetin olanakları iyice daraltıldı.

İşin özeti, Türkiye’nin gerçekten darbelerle mücadeleye ihtiyacı var. Ancak bu, siyasal düzlemde de olmalıdır. Laiklik, liyakat, kamuculuk, demokratik bir anayasa ve hukuk devleti. İnançları kullanmayıp koruyacak, hakları güvence altına alacak; 12 Eylül darbe anayasasının yerine gerçekten demokratik bir anayasayı en yüksek mutabakatla yerleştirecek; kutuplaştırarak, kavgayla, haksızlıklarla değil; birleştirerek, hukuku ve adaleti temel alarak ilerleyecek bir siyasal mücadele şart. Darbelere ve mutlakiyet özlemlerine karşı en geniş birlik böyle kurulur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları