Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Borçlu gençlik
Borçluyuz. Ancak kriz dönemlerinde bu borçlar daha fazla gündem oluyor. Üniversite öğrencilerine devlet tarafından verilen öğrenim kredileri de bunlar arasında.
Haberlere yansıyor. Neredeyse 300 bin mezun, borcunu yasal sürede geri ödemeye başlamadığı için takibe düşmüş. Sayı artacak gibi. 2002’de 450 bine yakın öğrenci bu krediyi alıyordu, son yıllarda ise her yıl bir milyondan fazla öğrenci devlete borçlanıyor. Üniversite sayısındaki artışın da önemli bir etken olduğu kesin. Ama asıl mesele, ekonomik kriz ve işsizlik.
Öğrenim kredisinin özelliği ne? Öğrenci mezun olacak; iki yıl boyunca bu borcu ödemeyecek. İki yıl bittiğindeyse üretici fiyat endeksi artışı eklenmiş olarak borcunu ödemeye başlayacak. Kim alıyor bu krediyi? Yoksullar, ailelerinin olanakları yetmeyen öğrenciler. Böyle olunca da borçla okuyan, borçlu mezun olan; hayata borçlu başlayan toplumsal kesim hem genişliyor hem de gençleşiyor.
Dikkat edilirse buradaki “iki yıl”, devletin mezun olacak öğrenciye iş bulması için verdiği süre. Ancak bu ihtimal iyice zorlaştı. Nedeni, özellikle son birkaç yıldır ülke ekonomisini etkileyen kriz koşulları. Üretimin düştüğü, işsizliğin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Gençler arasında işsizlik oranı, 6 puan artışla yüzde 25’e ulaştı.
Diyelim ki bir üniversite öğrencisi 2013’te eğitime başladı ve okumak için devletten kredi aldı. Şartların aynı gideceği düşüncesiyle, “ödenir” diyerek borçlandı. Öğrenci 2017’de mezun oldu; iki yıl ödeme şartı yok. Ancak ülkede durgunluk var; iş bulamadı. 2019 geldi ve geri ödeme süreci başladı. Ödemedin mi? Ya bir yıl faizle ertele ya da takibe düşersin. Söylenen bu.
İyi ama, “geri ödeyeceğiniz dönemde işsizlik artacak, ekonomi küçülecek” dense bu yükün altına girer miydi öğrenciler? Borç ilişkisi, devletle yapılmış bir sözleşmeye dayanıyor. Devlet aslında öğrenciye mezun olunca iki yıl içinde iş bulacağı şartların olacağını; öğrenci de o şartlarda iş bulunca borcunu geri ödeyeceğini taahhüt etmiş oluyor. Yani bir “karşılıklılık” sözü var. Oysa sözleşmenin devlet tarafı, gençlere vaadini yerine getireceği bir ekonomik ortam kurmamış; aksine durumu daha da kötüye götürmüş. Kriz koşulları, bu borç sözleşmesinin tartışılmasını gerektiriyor.
Mezun öğrencilere ulaştım. İş bulmaları da yetmiyor. Mesela biri geri ödeme süresi gelmesine rağmen ödemeyi başlatmamış. Diyor ki, “Piyasa kötü, çalıştığım işin garantisi yok. Bu yüzden başlatmıyorum ödemeleri”. Bir başka mezun öğrencim, İstanbul’da yaşıyor; asgari ücretle iş bulmuş. Devlete ayda 400 liradan fazla para ödemesi gerekiyor. Sözleri çarpıcı: “Ailemin gücü yok; bu işte sömürülüyorum ama işi kaybederim, borcu ödeyemem korkusuyla da hakkımı arayamıyorum. Artık eğitim aldığım alanda kariyer değil hedefim; bu işi kaybetsem borcu ödemek için kasiyerlik yaparım”. Dikkat edin; burada artık gencin yaşamını belirleyen şey aldığı eğitim ya da gelecek umudu değil, borçluluk hali. Dünyadaki borç sarmalı modeline yaklaştığımızın kanıtı. Maurizio Lazzarato, Borçla Yönetmek kitabında şöyle diyor: “Her öğrencinin borcu, gelecekteki davranışlarını, ücretlerini ve gelirlerini ipotek altına alır.” Tam da bu yaşanıyor.
Çare var
Cumhurbaşkanı Erdoğan kasımda yaptığı konuşmada öğrencilere, “Bedavacılığa alışmayın, burs yerine kredi alın” demişti. İş yokken, geçinemezken nasıl olacak bu?
Üretim ekonomisinin olmadığı yerde, borçlanma ekonomisine esir oluyoruz. Oysa çare, gençleri borçlandırmak değil. Evet, birinci öğretimde harçların kaldırılması olumlu; ama kamu kaynaklarının geleceğe yatırım düşüncesiyle daha fazla halk için kullanılması, kredi yerine burs ve elbette iş olanaklarının artırılması gerek. Zenginin, yandaşın payına vergi affı ya da muafiyeti, gariban öğrenciye ise işsizlik veya icra düşmesin diye.
Yine de kısa vadede ne yapılabilir? İlk aşamada, vadesi gelip de ödeme yapamayanların borcu iki yıl faizsiz ertelenebilir. Geri ödeme başlangıç süresi uzatılabilir. Burada alacaklı, bankalar değil devlet. Devlet kriz esnasında, vatandaştan aldığı tüketim vergilerini sürekli artırıyor. Ve kredi olarak verdiği paradan belirli oranda vergiyi öğrencilerin gıda, ulaşım türü harcamalarında anında kesti. Vergi olarak devlete dönen bölüm, örneğin KDV oranındaki miktar, toplam borçtan niye düşülmesin?
Ayrıca başarı oranlarına göre, örneğin vaktinde mezun olma, devamsızlıktan kalmama, mezuniyette ilk 10’a girme gibi ölçüler konulabilir. Bu ölçülere uyan ilk 100 bin mezunun borçları hemen silinebilir.
Bunun yanında krediler, zorunlu çalıştırmayla geri ödenemez. Ama ülkenin yetişmiş insan gücü, eğitim aldıkları alanlarda ya da buna yakın işlerde, haftada bir ya da iki gün gönüllü kamu hizmeti görebilir. Okuma-yazma kursları verme, öğrencilere etüt desteği, okul kütüphanelerinde yarı zamanlı çalışma imkânları borcun silinmesi karşılığı sağlanabilir. Çare var. Mesele; krizde kaynakların kimler yararına kullanılacağına karar veren politik mekanizmayla bağlantılı.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!
- İsrail Savunma Bakanı görevden alındı!
- Dünyada 8’inci, Türkiye’de eşi benzeri yok!
- AKP’li vekilden açıklama: MHP'li Adan ek süre vermedi!