Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Dünya Sanat Günü’ kan ağlarken!
Normalde yarın büyük bir coşkuyla kutlamamız gereken Dünya Sanat Günü, Rusların alçakça sürdürdüğü Ukrayna istilasının gölgesinde ancak “anılabiliyor”. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) olarak bu yıl Dünya Sanat Günü “Wallace Hartley” Ödülleri’ni üç adet olarak belirledik:
İlki, “Kahraman Ukrayna Halkı’na ve Ukrayna Ordusu Başkomutanı’na, Dünya tarihine geçen büyük direnç ve cesaretleri için, Ukrayna’nın bu korkunç günleri aşarak engin ufuklara erişeceği inancı ve en derin hayranlık duygularımız ile”
İkincisi, “Ukraynalı genç meslektaşları Nickita Tsoy’a ve onun nezdinde tüm Ukraynalı genç sanatçılara, savaşta ve barışta, devamlı olarak sanat üretilmesi ve dünyada gelecek kuşakları barış dolu bir dünyaya taşıma inancı ve dayanışma duyguları ile”
Üçüncüsü, “Ukrayna Akademisi Başkanı Victor Sydorenko’ya ve onun nezdinde tüm Ukraynalı sanatçılara, Ukrayna ve çok değerli halkının yaşadığı korkunç savaş karşısında, Ukrayna sanat ortamının ve meslektaşlarımızın duygularını ve yaşadıkları felaketi hissetmeye çalışarak, en samimi ve içten dayanışma ve sevgi dileklerimiz ile”
Bu yıl Dünya Sanat Günü logomuzun altında “Savaşa Hayır!” yazıyor. Danslar, partiler, pantomimler düzenlemiyoruz. Düzenlediğimiz tek konser Türk, Ukraynalı ve Rus müzisyenlerden oluşan Grup Barış’ın Kartal’da vereceği olacak.
GERÇEKLERİ İNKÂR EDEREK HUZUR (!) ARAYANLAR!
Kabul ettirmek ve dünyaya kazandırmak için sonsuz çaba sarf ettiğim Dünya Sanat Günü’nü savaşın gölgesinde her şeye rağmen organize etmeye çalışırken bir yandan olan biteni takip ediyorum ve insanlığımdan utanıyorum; ama insanlığın yüz karası olarak davranmaya çalışan Rusya, bir ülkede taş üstüne taş bırakmama kararlılığıyla karanlık faşizmini ve katliamlarını sürdürmekten utanmıyor.
Bir yandan da “Rusya, Ukrayna’da kimyasal silah kullandı mı?” gibi sorular soruluyor. Yanıtı basit: “Ne fark eder!?” Siz bir ülkeyi sabahtan akşama kadar bombaladıktan sonra, mayınları uçaklarla yağdırdıktan sonra, sivilleri bile kurşun yağmuruna tuttuktan sonra kimyasallar kullanılmış kullanılmamış, pek bir şey değişiyor mu?
Buça’da yaşanan katliamlar ortadayken, annelerin çukurlara kapanıp kaybettikleri evlatlarına yakarış görüntüleri her an gözümüzün önündeyken, Kramatorsk tren istasyonu bombalanıp en az 50 kişi katledilirken ve hepsinden önemlisi, tarihin başlangıcından beri en çok kayıt altına alınan tek savaşken bizim büyük aydınlarımız “Acaba Buça’da sivil öldürüldü mü, öldürülmedi mi? Acaba önüme düşen yüz binlerce fotoğrafın hepsi sahte mi? Acaba bombalanma görüntüleri başka bir savaştan mı?” “Hani Kabataş’taki ‘deri ceketli adamlar’ haberi uydurma çıkmıştı ya, Gezi’de böyle bir yalan söylenebildiğine göre buradaki milyonlarca kanıt da sahte olabilir” diyor. Bu mantığa sahip insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben yine “Pes, Allah akıl fikir versin, iyi sıhhatte olsunlar!” diyorum.
Biz, bu yok olmuş mantıkların kara mizahvari sürrealizmiyle çınlayan dördüncü sınıf bulvar tiyatroları tevatürleriyle uğraşırken, Ukrayna’nın doğusunda belki de tarihin görüp göreceği en çirkin, en kanlı savaşlardan biri tezgâhlanıyor. Sözde dev, vicdanda cüce ülke Rusya, 50 gündür kendi gücünün belki yüzde 1’inde olan ama tüm mertliğiyle direnen Ukrayna’yı hâlâ mat edemediği için, çareyi alçaklığı hangi zirveye taşıyabileceklerini kanıtlamak istercesine Putin’in arkasında gezdirdiği o sefil nükleer tehdit çantasının şovunu cenazelerde yapmakta buluyor.
İSTEYEN RUSYA’YI HÂLÂ ‘YENİ DÜNYA KURTARICISI’ OLARAK GÖRSÜN!
İsteyen Ukrayna’yı küçümsemeye devam etsin, isteyen vaktini Zelenski’ye hakaret etmeye harcasın, Ukrayna şimdiden tarih kitaplarının yazdığı ve yazacağı kendi efsane kurtuluş savaşını veriyor. Rusya ise “Suriye Kasabı” olarak anılan yeni savaş komutanı Aleksandr Dvornikov önderliğinde sivil katliamına, hipersonik hançer füzeleri eşliğinde saldırılara ve kadınlara yönelik toplu tecavüzlere son sürat devam ediyor. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkı, bu konulardaki soruşturmaları engelleyebilir ama Moskova Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komisyonu’ndan uzaklaştırıldığı için belki hiç olmazsa savaş suçlarının bu noktada üzerine gidilebilir; göreceğiz...
Amerikan emperyalizminin yarattığı yıkımlara karşı yeri göğü inleten ancak Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı’nı aratmayacak katliamlara imza atmasını sakin sessiz seyretmekle yetinenlere sesleniyorum: Bu tavırla değil aydın, insan bile olamazsınız! Soğuk Savaş döneminin özlemiyle kurduğunuz hayali senaryolarda oligark kapitalizminin monopol dikta devlet kalıntısı olmaktan öteye gidemeyecek bir ülkeyi kafanızda Amerikan emperyalizmine karşı oluşturulan cephenin önderi gibi görme fantezileriniz kedileri bile güldüremez. Hâlâ “bu” Rusya’yı dünyada sömürünün önünü kesecek bir bekçi olarak görmeyi nasıl başarıyorsunuz, gerçekten kocaman bir muamma!
Trajikomik yönü, sürekli olarak bu savaşı Rusya’nın Ukrayna üzerinden Amerika’yla götürdüğüne inanmaları! Buyursunlar, o zaman güçlerini kendi sıkletlerinin karşılığı olan ABD üzerinde denesinler. Ama herhalde bunu da pek göze alamazlar çünkü Rusya, gücünün yüzde 1’i olan Ukrayna’ya karşı bile sonuca 50 günde ulaşamadığına göre, bu leke onun suratını sonsuza dek terk etmeyecek.
‘ÖLMEYECEĞİZ’ DİYENLER, ‘ÖLDÜRECEĞİZ’ DİYENLERE KARŞI!
Bugün, Atatürkçü geçinip Rusya’nın kirli savaşına gerekçeler üretenlere, Atatürk 16 Mart 1923’te şu cümlelerle tokat gibi bir yanıt veriyor: “Harp zaruri ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: Ben milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz’ diyenlere karşı ‘ölmeyeceğiz’ diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.” İşte Ukrayna kendi harbini tam da “öldüreceğiz” diye üstüne gelenlere karşı “ölmeyeceğiz” şeklinde bir kararlılıkla sürdürüyor. Ne yazık ki, kimi sözde aydınlarımız sırf “hangi hareket Amerika’ya karşı yapılırsa doğru bir harekettir” tezini yeterli görüp “öldüreceğiz” diye savaşa girenlerin süngülerini cilalamakla meşguller! Yazıklar olsun...
Ukrayna’nın özgür ve egemen bir ülke olarak kendi geleceğini seçme hakkı olmadığına inanan Rusya, “Sovyetler Birliği günlerinde benim rehinemdin, şimdi nasıl kendi geleceğini çizmeye kalkışabilirsin? Ben, hâlâ aktif bir canavarım” diyor.
Yarın Dünya Sanat Günü... Türkiye saatiyle 17.00-19.00 arası Zoom üzerinden Ukraynalı sanatçılarla ve dünyanın birçok yerinden farklı konuşmacılarla büyük bir toplantı yapacağız. İngilizce, “Savaş ve Sanat” başlıklı ve tüm bu konuların masaya yatırılacağı bu buluşmaya katılmak isteyen sanat tarihçi, sosyolog, sanatçı, herkesten katılım için yukarıdaki e-mail’ime, iletişim bilgilerini iletmelerini rica ediyorum. Ayrıca, 18 Nisan Pazartesi, yine “Savaş ve Sanat” konulu panelde, Tamer Levent, Sedef Kabaş, Coşkun Aral, Osman Erden ve ben Piramid Sanat’ta konuşmacı olarak yer alacağız (Saat: 17.00-19.00).
Dünyanın, sanatı gerektiği gibi kucaklayarak, mutluluk içinde kutlayacağı günlerin özlemiyle, sanatı beraberce selamlayalım sevgili okurlarım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu