Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Suriye krizinden öğrendiklerimiz/hatırladıklarımız
Suriye krizi ya da “devrimi” konusunda insanların net bir düşünce geliştirmesi neredeyse imkânsız. Çünkü anlatılanlar yalnız karışık değil çelişki dolu.
Konunun güncel kesitlerini derinden incelemek yerine genel coğrafyanın genel gerçeklerini hatırlayalım.
Hiçbir yerde Ortadoğu kadar güneşin belirsiz ufuklarda doğup yine belirsiz yarınlara doğru battığı ve şatafatlı hayatlar süren emperyal ailelerin, her an elinde biraz kalıntı servet bulunan “ünlü göçmen ailelere” dönüşebileceği başka bir diyar bulamazsınız.
- Ortadoğu’da genellikle diktatörler rejime tek başlarına hakim olurlar ve onlar da yoğun şekilde kendi küplerini doldururlar. Sonra da nihai soru gündeme gelir: “Bu para, ülke halkına döndürülebilecek mi?”
- Öncelikle şunu bilelim ki Amerika hiçbir zaman terk etmeye niyetli olmadığı Ortadoğu’da kendi ürettiği kurallara göre satranç oynayabilir ve her an rüzgâra göre dönebilir.
- Ortadoğu’da Amerika’nın İsraille olan açık paktı dışında kalıcı anlaşma-dostluk-koalisyon yoktur.
- Yobazlık, cehalet, eğitimin çöküşü, hepsi Ortadoğu karanlığından kalıcı şekilde sorumludur. Aktörlerin yani lider ve diktatörlerin ismi değişir, ülke isimleri değişir ama bu kader değişmez.
Ortadoğu’daki etnik grupların hepsi böl-parçala-yönet politikasının kolay bir hedefi, kobayı ve nihayetinde kurbanı olmaya mahkûmdur.
- Çapraz çıkar savaşları ile Ortadoğu arapsaçına dönmüştür. 20 yılda bir değişebilen sınırlar, diktatörler, ortaklıklar veya sömürü düzeni, geçici sükûnet dönemlerinden sonra kaosu beslemeye yaramıştır.
- Dünya, diktatörlerle iş yapmakta mahsur görmez. İş patladıktan sonra da gelsin sahte alkışlar veya timsah gözyaşları ve hepsinden önemlisi “yeni alıcı arayışları”.
- Ortadoğu’da bedeli her zaman çocuklar öder.
- İki “büyük”, Ortadoğu’daki petrol ve coğrafya savaşlarının kuklalarını karşılıklı oynatarak birbirlerine dokunmadan savaşmayı başarırlar.
- Atatürk gibi bir lideri olmamış her Ortadoğu ülkesi, yani hepsi, belirli oranlarda batağa saplanmış şekilde debelenirler.
- Her diktatör er ya da geç devrilmeye mahkûmdur.
- Tarihin bedelini dikta ve din savaşlarıyla sürekli ödeyen Ortadoğu’ya demokrasi “yarın” gelmeyecektir.
SURİYE KONUSUNUN DAHA ÖZELİNE GÖZ ATARSAK...
- İsrail’in, ABD’nin doğrudan uzantısı veya ajanı gibi bir konumda yaşaması bölgede orantısız bir güç oluşturmakta, bu ülke din farkının üzerine her türlü güç gösterisini döşeyerek oportünist eylemlerle varlığını, yüzölçümünü ve askeri gücünü katlamaya devam etmektedir. Son Suriye olaylarında, aynı fırsatçı yayılmacılık anlayışı Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeye doğru aniden devreye sokulmuştur.
- Bir Ortadoğu liderlerinin veya oğlunun Avrupa’da okuması, başı açık güzel bir eşe sahip olması kesinlikle medeni bir politikacı olduğu veya diktatör temayülü göstermeyeceği anlamına gelmez. İngiltere ve Fransa’da alınan yüksek eğitimler, havalı yaşam tarzları bir makyajdan ibarettir. Bu insanların kraliyet gülümsemesiyle örtbas ettikleri canavarlıklar dehşet vericidir. Mesela Esad’ı veya eski İran şahını hatırlayabilirsiniz.
- 11 Eylül terör saldırısının ardından “Her yerde her terör örgütüyle mücadele edeceğiz. Ya bizimlesiniz ya değilsiniz” diye bütün dünyaya seslenen ABD, şimdi HTŞ (Hey’etu Tahriri ş-Şam) ile diyalog halinde, ve son yıllarda da PYD-YPG’nin stratejik/lojistik destekçisi. NATO eski Başkomutanı Wesley Clark, 17 yıl önce “ABD adına önümüzdeki yıllarda İran, Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Sudan ve Somali hedefimizdeki ülkeler” diye açıklamıştı. Irak “halledildikten sonra”, ABD sırayla diğerlerini gündemine almayı ihmal etmedi. Dokunduğu her ülkede kendi çıkarları doğrultusunda bir “anayasa” (!) çıkarmayı da kendisine hedef koyan ABD, bu coğrafyada stratejik sınır mühendisliğinden vazgeçeceğe benzemiyor.
- “ABD’nin, Ortadoğu’da bir Kürdistan devleti kurulmasını istediğini” yıllardır biliyoruz, PYD-YPG’yi desteklediğini de biliyoruz, fakat şu ikileme bakın ki şimdi PYD-YPG Suriye’deki iç savaşın mağlupları arasında görünüyor! Öte yandan Amerika ise Suriye’de, Rusya, İran ve Esad’ın üstesinden gelmiş durumda. Uzun lafın kısası kimin eli kimin cebinde belli değil. PYD-YPG kaybolacak mı, kılık mı değiştirecek yoksa HTŞ ve Colani veya ABD tarafından başka şekilde mi kullanılacak?
- Ayrıca “eski” (?) bir terör örgütü liderinin, kendisine “Havana’ya giriş yapan Che Guevara” havası vermeye çalışması, güvenilir bir içerik oluşturamaz.
- 2017’ye kadar Amerika’nın terörist listesinde bulunan Colani’nin nasıl birden İsrail’e bile pek ses çıkarmayan pragmatik ve ılımlı bir uzlaşmacı lider adayına dönüştüğü bir muamma!
- Şam’a doğru yola çıkarak Halep-Hama-Humus yoluyla başkente inen muhaliflerin önünde hiçbir direniş olmaması tabii ki şaşırtıcı ötesi. Tabii şu anda da halen iktidar değişiminin kansız ve kahkahalar ve harika fotoğraflar eşliğinde yapılıyor olması yarın hesap sormak için dev tutuklamalar veya infazlar olmayacağı anlamına gelmez.
- En dehşet verici hapishane olan Sednaya’da yaşananların korkunç izdüşümlerini eminim ki dünya görebilecek. Sednaya’nın hücre kapıları açıldığında bazı mahkûmların gün ışığıyla ve özgürce yürüme hakkıyla karşılaştıklarında yaşadıkları o şaşkınlık ve “inanmamışlığın” yoğunluğunu ömrümde hiçbir filmde göremem.
- Suriyelilerin ülkelerine dönme hareketlenmesi hızlanmışsa da, Erdoğan’ın “Suriyeli misafirlerimiz yavaş yavaş geri dönüş yoluna geçti ama kalmak isteyenlerin başımızın üstünde yerleri var” söylemi açıkça kanıtlamaktadır ki Cumhurbaşkanı, Suriyelileri insani sığınma hakkı vermenin ötesinde adeta Türkiye’yi Araplaştırmak ve demografik olarak ve siyasi olarak çok farklı bir konuma taşımak amacıyla bu ters göçün hızlanmasını kesinlikle istememektedir.
-Yaşanan onca çelişki içinde Suriye’de yaşananlara çok seviniyor görünen Erdoğan’ın, bu olayın kazananları arasındaki İsrail ile aynı cephede yer alması, özellikle Gazze yüzünden devamlı değişik şekillerde tanımlamak zorunda kaldığı bu ülke karşısındaki yeni çelişki dolu geçici bir rolü daha üstlenmek durumunda kaldığını ortaya çıkarmaktadır.
Herhalde bu meşhur 7 Aralık 2024 Cumartesi günü Türkiye-İran-Rusya Dışişleri bakanları arasında Doha’da neler konuşuldu, Esad nasıl birden kaçmaya mecbur kaldığına ikna edildi, bütün bunlar önümüzdeki süreçte önce gazetelerde, sonra dergilerde, sonra kitaplarda çok detaylı şekilde kılcal damarlarına kadar analiz edilecek tarihi anları oluşturmaktadır.
Ortadoğu’da ne kalıcı güç ne gösteriş ne dostluk ne de insaf vardır. Ne de ayağını yorganına göre uzatma alışkanlığı. Dolayısıyla kulağınıza gelen ve hâlâ gözlerinizin önünde şekillenen hiçbir olaya şaşırmayın, anlaştık mı?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
En Çok Okunan Haberler
- ‘Çok yanlış yaptı Bakan Hanım… Öyle şey olur mu ya…’
- 'Evlatlar dışarıda olamaz'
- Müdürleri makamında topladı
- Kuyumcularda yeni dönem 2025'te başlıyor
- Üç isme ihraç yolu
- 1993'te kaybetmişti, görünce gözyaşlarını tutamadı
- SGK uzmanı Özgür Erdursun açıkladı!
- Basın açıklaması yapan AKP'lilere emekliden sert tepki
- İstenen ceza belli oldu!
- İki eşi de evinde asılı bulundu: 'Bütün düzeni aynı'