Ayşe Emel Mesci

Doldurulmuş martılar

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Oturduğum daire beşinci katta. Salondaki büyük pencerenin önüne zaman zaman koca bir martı gelip konuyor. İçeri bakıyor, açın camı der gibi bağırıyor. Şu anda da tam karşımda duruyor.
Anton Çehov’un ilk kez 1896’da sahnelenen ünlü oyunu “Martı”nın semboller ve gerçekler ile örülü dokusu içinde, martı figürü -oyuna adını vermesinden de anlaşıldığı üzere- ayrı bir yere sahiptir.

Çehov’un ‘Martı’sı
İstanbul ve Boğaziçi semalarının sahiplerinden olan, hatta bizim salon penceresinin önüne de ortak çıkan martı, Çehov’un oyununda üç varoluş biçiminde belirir karşımızda: Canlı olarak, ölü olarak ve doldurulmuş olarak.
Devlet Tiyatroları’nın teklifiyle geçen yaz üzerinde çalışmaya başladığım, gönderilen distribüsyon listesini imzalamama rağmen bilemediğim nedenlerle önce ertelenip, sonra kadrosu parçalanan ve kaldırılan “Martı” oyunu da aynı kaderi paylaştı, ne tuhaf… Canlı, ölü, doldurulmuş…
Onunla beraber ben de zor bir süreçten geçtim. Tiyatroyu iyi bilenlerin ve tabii ki kadınların kolaylıkla anlayabileceği bir durum bu: Uzun süre hazırlanılmış bir doğumda çocuğun ölü doğması veya hiç doğamaması gibi…
Sevgili Ayça Han’ın gazetemizde 18 Haziran’da çıkan haberinden sonra, değerli Ayşegül (Yüksel) Hocam 25 Haziran tarihli yazısında “Martı”nın sessizce kaldırılmasını protesto ederken son derece duyarlı bir şekilde bu kahırlı sürecin altını çizmişti: “Bir yönetmenin bir oyuna hazırlanması, bazen çok uzun zaman alabilen bir süreci gerektirir… Söz konusu olan, sancılı bir yaratım sürecidir.”
Sonra CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gamze Akkuş İlgezdi, konuyu bir soruyla Meclis gündemine taşıdı. Kendisinin sanatı siyasete ezdirmeyen bu duyarlılığına, bu kadar sorun varken bu konu da Meclis gündemine taşınır mı demeyen sanatsever ve haksever tutumuna müteşekkirim.
Ayşegül Hocam ve Sayın İlgezdi, bana uzun süredir unuttuğum kadın dayanışmasının da keyfini yaşattılar. Bilen bilir, erkek egemen zihniyet her alanda olduğu gibi kültür, sanat ve tiyatro alanında da yoğun biçimde hissedilir, tiyatrolarda “martılar” dolaşır, canlı, ölü ve doldurulmuş olarak…

‘Kim korkar Martı’dan?’
Bütün bu süreçte, sonunda olan güzel bir projeye oldu. Neden oldu, bilmiyorum. Oysa Çehov önemlidir, “Martı” önemlidir.
Değerli hocam Sayın Prof. İlber Ortaylı, 14 Temmuz Pazar günü Hürriyet’teki köşesinde “Kim Korkar Martı’dan” başlıklı yazısında Çehov’un çok önemli yönlerini birkaç cümlede özetleyivermiş: “Çehov hiç şüphesiz Henrik Ibsen’le birlikte ama bence onun çok önünde modern tiyatroyu şekillendiren yazar (…) Rusya’nın köylüsü Çehov’da köylü değildi. Her tip insanın iç dünyasının serimlendiği, tabiatın ortasında beşerin çıkmazının ele alındığı bir ortam.” Sonra da sormuş: “Devlet Tiyatroları, Ayşe Emel Mesci’den sahnelemesini istediği ‘Martı’ oyununu önce ertelemiş, sonra hiçbir açıklama yapmadan ‘sessizce’ kaldırmış. ‘Martı’yı bundan çok seneler önce Şehir Tiyatroları’nın repertuvarında görmüş fakat doğrusu temsili yakalayamamıştım. Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği ‘Martı’yı izlemek isterdim. Niye gösterilmiyor, bilmiyorum. (…) Bunun yorumundan ne sıkıntı veya gürültü bekliyorsunuz? II. Nikolay’ın bile rahatsız olmadığı bir oyunun kime ne zararı dokunabilir?”
Evet, diyecek bir şey yok, “tabiatın ortasında beşerin çıkmazı”…
Benim martı bir kere daha fıldır fıldır çevirdi gözlerini, son bir acıklı kahkaha attı, sonra kocaman kanatlarını çırpıp havalandı, süzülerek uzaklaştı…

*

Sevgili 68’li arkadaşım Işıl Özgentürk’e verilen, düşünce ve ifade özgürlüğünü; ayrıca Osman Hamdi’leri, Ekrem Akurgal’ları, Muazzez İlmiye Çığ’ları yetiştirmiş bir ülkede tarih ve arkeolojiyi hiçe sayan cezayı kınıyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları