Ayşe Emel Mesci

Buzdağının altı

04 Kasım 2024 Pazartesi

Heiner Müller kuşkusuz çağımızın en “evrensel” oyun yazarlarından biridir. Bunun nedeni sadece bir grubu, ulusu, sınıfı veya kültürü değil çağdaş insanlığın bütününü ilgilendiren sorular sorması, insanlığın karşı karşıya olduğu tehditleri, yaşadığı travmaları zengin bir imgelem gücüyle sahneye taşımasıdır. 

ÇAĞIMIZ TRAJEDİ ÇAĞI

Müller, kendisine yapıştırılan etiketlere hep meydan okumuş, geçmişte yaptığı açıklamaları defalarca reddetmiş, dünya ve dünya hakkındaki algısı değiştikçe görüşlerinin de değiştiğini ifade etmiştir. 

Bir röportajda sorulan, “Size göre postmodern drama, postmodern tiyatro nedir” sorusuna verdiği esprili yanıt da bunun kanıtıdır: “Benim bildiğim tek postmodernist, postanede çalışan bir modernist olan August Stramm’dı.” Ünlü Alman şair Stramm gerçekten de uzun yıllar postane idaresinde çalışmıştı. 

1991’de Marsilya’da, Toursky Tiyatrosu’nda Uluslararası Akdeniz Tiyatro Enstitüsü tarafından düzenlenen bir toplantıya katılmıştım. Konu, çağımızda trajedi yazımı, konuşmacı Heiner Müller’di. Şöyle bir cümle kurdu: “Aslında çağımız trajedi çağı ama trajedi yazılmıyor artık, trajedi yazarı çıkmıyor. Bu nedenle, dönüp dönüp eski trajedileri günümüze taşıma gereksinimini duyuyoruz.” Evet, çağımız gerçekten de bir trajedi çağı. Ama günümüzün iletişim olanaklarıyla her hanenin içine nüfuz edip kanıksanan, kanıksatılan trajediler söz konusu. 

Heiner Müller’in yazarlık sürecinde ise eski trajediler gerçekten önemli bir yer tutar. Antik metinlerin, Shakespeare’in içinden defalarca kendi bakışı, deneyimleri, anıları, yaşamıyla birlikte geçmiş; dünyamızın ve insanın durumunu, dertlerini, sefalet ve çıkmazlarını bu metinleri kendi “imgeler/görüntüler tiyatrosu” anlayışıyla ele alarak anlatmıştır. 

MEDEA-MATERİAL

Ankara Devlet Tiyatrosu-İstanbul Devlet Tiyatrosu ortak yapımı olarak provalarını sürdürdüğüm oyun da Müller’in bu tarz metinlerinden biri: “Yağmalanmış Kıyı Medeamaterial Argonotlu Manzara”ya “Medea Oyunu” adlı kısa sinopsisi de dahil ederek, Hilal Ceylan’ın çevirisiyle sahneye taşıdığımız, usta oyuncu Sükûn Işıtan’ın genç oyunculardan oluşan bir koro ile birlikte oynadığı “Medea-Material”. Oyunun temelini Euripides’in “Medea”sı oluşturuyor. Ama bu sadece bir temel. O temelin üzerinde, “Konu ne olursa olsun ben kendi çağdaş bağlamımda, örneğin DDR’deki Kolkhis hakkında yazarım” diyen Müller’in mitoloji, tarih, anılar, rüyalar, metinler arası dolaşmalarla dokuduğu parçalı bir dünya yer alıyor. 

Parçaların arasında tabu tanımayan şiirsel bir dil ve imgelem gücüyle dolaşan oyun, Argo gemisinin yolculuğu ve Medea trajedisinden günümüzün toplumsal gerçekliklerine, küresel tehlikelere uzanan bir izin peşini sürüyor. Sadece sorular sorarak... 

İnsanlığın karşı karşıya olduğu tehditler, tehlikeler karşısında sanatın işlevi konusundaki görüşünü, “Tiyatronun bunların önlenmesine katkısı ancak sahnede onların temsil edilmesiyle mümkün olabilir” diye belirten; sanayi toplumu, tüketim çılgınlığı ve silahlanmanın dünyayı götürmekte olduğu nokta hakkında derin kaygılar taşıyan Heiner Müller’in sorularını ifade etme tarzı ise en az ele aldığı sorunlar kadar yakıcı... 

Müller kendi metinleri hakkında şöyle demişti: “Hemen her cümle buzdağının sadece suyun üzerinde kalan kısmını gösterir. Ve aşağıda ne olduğu kimseyi ilgilendirmez. Sonra tiyatrocular balık adam giysilerini giyip dalarlar, buzdağını incelerler veya kendi buzdağlarını yaratırlar.” 

Heiner Müller’in daha önce sahneye koyduğum ve İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan “Hamlet Makinesi” adlı oyunundan sonra, “Medea Material” de 16 Kasım’da, yine festival kapsamında, yine Üsküdar Tekel Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. 

Yaptığımız “dalış”ta buzdağının altında bizim bulduklarımızla birlikte, “Geminin çapası bizi birleştiren son göbek bağı/Ufukla beraber silinir sahilin hatırası” diyerek seyirciyle çıkılacak bu yeni yolculuğa hazırlanıyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları