Ayşe Emel Mesci

Bu, vicdanla vicdansızlığın kavgasıdır

20 Şubat 2023 Pazartesi

“Buradan gidilir acılar kentine/ Buradan gidilir bitmek bilmeyen acıya/ Buradan gidilir yitmiş insanlar arasına.”

6 Şubat’ta 11 kentimizi birden vuran korkunç deprem felaketinin ardından Dante’nin (Türkçesi: Rekin Teksoy) yukarıdaki dizelerinden birincisi, “Buradan gidilir acılar ülkesine” diye değiştirilebilir. Çünkü “acılar ülkesi” olduk, çünkü bize bu dünyada cehennemi yaşattılar.

10. yüzyılda Bağdat’ta katledilen Hallac-ı Mansur’a atfedilen çok düşündürücü bir cehennem tanımı vardır: “Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.”

YERYÜZÜ CEHENNEMİ

II. Dünya Savaşı’nda müttefik uçak filoları tarafından bombalanmış Alman kentlerini çağrıştıran yıkılmış kentlerde enkaz altında kalan on binlerce canın; sokaklarda bir yandan yakınlarının acısıyla, bir yandan soğukla, mahrumiyetle başa çıkmaya çalışan yüz binlerce insanın feryadını; kamusal görevleri bu olduğu halde günlerce duymayanlar, her türlü yetki ellerinde olduğu halde onları sahipsiz ve çaresiz bırakanlar bize bu dünyada cehennemi yaşattılar.

Ama umudu yeşertenleri de gördük. Ülkenin ve dünyanın dört bir yanından afet bölgesine koşan kurtarma ekiplerini, kendileri nice felaketten geçmiş maden işçilerini, örgütlü bir şekilde yaraları sarmaya, zorlukların üstesinden gelmeye çalışanları, yardım faaliyetlerini iş yapamaz hale getirilmiş devlet kurumlarından çok daha iyi organize eden sivil toplum kuruluşlarını, belediyeleri, bir büyük seferberlik yaratanları gördük. Ve bunca ıstıraba rağmen hâlâ kutuplaştırmadan medet umanları, bu dayanışmayı yükseltenleri sinsi politik hesapların peşinde engellemeye, itibarsızlaştırmaya çalışanları, hatta tehdit edenleri gördük.

Bu ülkede elbette bir demokrasi mücadelesi veriliyor, giderek otokratikleşen bir düzenden kurtulma mücadelesi veriliyor. Ama üzerimize çöken bu son felaketle bir kez daha gördük ki en temel mücadele vicdan ile vicdansızlık arasında yaşanıyor.

VİCDAN ÖRGÜTLENMESİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK

Eylem Şafak Aydın Yetiş’i yıllar önce, Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin bahçesinde tanımıştım. Sevgili sanatçı dostumla, babası Orhan Aydın ile birlikteydi. Sanırım bir tiyatro faaliyeti yürütüyorlardı orada. Sıcacık gülüşlü, aydınlık yüzlü bir genç kadın... On binlerce can gibi o da üzerimize çöken bu beton imparatorluğunun enkazında hayatını kaybetti. Orhan günlerce çırpındı, “Kızımdan ses geliyor, yardım edin” diye. Olmadı. Çünkü bu ülkede işitmesi gereken kulaklar sağır, görmesi gereken gözler kör... Günlerce “Kiraz gülüşlüm, diren” diye seslendiği kızının mezarı başında, o acının içinde yine söylenmesi gereken sözü söylemiş Orhan, her zamanki gibi: “Yapılması gereken şey önce vicdan örgütlenmesini gerçekleştirmek.”

Evet, gerçekten temel sorun bu. Vicdanın en temel bileşenlerinden biri de hatırlamaktır veya unutmamak... Eğer yeryüzünde cehennemi yaşamaya devam etmek istemiyorsak bu güzel toprakları neyin ve kimlerin bir “acılar ülkesi”ne, “acı çektiğimizi kimsenin duymadığı” bir yere çevirdiğini unutmamalıyız.

Bu, vicdanla vicdansızlığın kavgasıdır ve çaresizlik asla kader değildir.

***

Sevgili İlhan Selçuk’un en sevdiği dostlarından, çalışma arkadaşlarından, “Cumhuriyet” yazarı, edebiyatçı, nazik, zarif ve alçakgönüllü insan Hikmet Altınkaynak’ı yitirdik. Biraz daha eksildik.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları