Ayşe Emel Mesci

Bizde çıplağa çıplak denir…

01 Şubat 2016 Pazartesi

Dündar ve Gül’ün savcılıkta verdikleri cevapları okurken, heykellerinin ahengini koruyan kalem darbelerini gururla izledim.

Zor zamanlar zor kararlar gerektirebilir, çünkü risk artar. Egemenler ellerindeki güçlü propaganda silahlarıyla akı kara, karayı ak gösterebilir, yalanı gerçeğin yerine geçirebilirler. En korkuncu da bu tavrın kendine ciddi bir kitle desteği bulması, iktidarların suçlulaştırma kampanyalarının toplumun önemli bir kesimine yayılabilmesidir. Genellikle ak koyun, kara koyun böyle zamanlarda belli olur.
Jay Roach’un çektiği 2015 yapımı “Trumbo” filmi böyle bir dönemi, 1947-1957 arasında ABD’yi kasıp kavuran McCarthy dönemini anlatıyor.

Dalton Trumbo
McCarthy dönemi sadece baskının değil, korkup nedamet getirenlerin, saf değiştirip arkadaşlarını ve daha da önemlisi vicdanlarını satanların öykülerinden oluşmuş ibretlik bir dönemdir. Paul Robeson’ları da vardır, Edward Dmytryk’leri de... Hukukun rafa kaldırıldığı, cadı avlarına çıkılan, ama namuslu aydınların her şeye rağmen fikir ve inançlarını savunmaya devam ettikleri bir dönemdir. Dalton Trumbo, 1947 yılında kariyerinin zirvesinde, çok iyi para kazanan bir senarist, ayrıca ABD Komünist Partisi üyesidir. Anti-komünist cadı avı kapsamında Kongre’de kurulan Amerikan Aleyhtarı Faaliyetleri İzleme Komitesi tarafından sorgulanan Trumbo, ifade vermeyi reddeder ve Kongre’nin faaliyetlerini engelleme suçundan yargılanarak mahkûm edilir. Ama “kara liste”ye alınmasına, uzunca bir süre iş bulamamasına, 11 ay hapis yatmasına karşın tutarlılığını korur, ödün vermez.
Filmde bir de Hedda Hopper karakteri var; gençliğinde vasat oyuncu olan Hopper ününü 50’sinden sonra Hollywood “magazin” yazarlığıyla kazanmıştır. McCarthy’ciliğin sıkı destekçisi Hopper, Arınç’ın tabiriyle, iyi bir “troliçe” tiplemesidir.

Heykelini yontmak
Sevgili İlhan Selçuk’un dilinden düşürmediği çok güzel bir sözü vardı: “Her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar.” Evet, yaşamda alınan her karar yekpare mermer blokun barındırdığı potansiyel yönelişlerden birini öne çıkaran bir kalem darbesidir. O kararların toplamındaki görece iç tutarlılık heykelin estetik değerini sağlar. Bu da bazen zor zamanlarda zor kararlar alabilmeyi gerektirir.
Can Dündar ve Erdem Gül’ün savcılıkta verdikleri cevapları okurken, heykellerinin ahengini koruyan kalem darbelerini gururla izledim: “Devlet yasadışı bir iş üzerinde çıplak yakalanırsa, onun yayımlanması kamunun yararınadır.” Nokta. Büyük şair, keskin zekâlı hicivci Can Yücel’i 12 Eylül döneminde mahkemeye çıkardıklarında verdiği meşhur cevaptan mülhem, “Bizde çıplağa çıplak denir hâkim bey.”
Hedda Hopper’ların çıplağı giydirmeye, açıktaki yerleri örtmeye çalışmaları hiçbir zaman pek bir işe yaramamıştır, yaramayacaktır. Zaten onlar da bunu bildikleri için artık “nihai çözüm” yolunda ilerliyor, çıplağı örtemiyorsak, bakabilecek herkesin gözünü örtelim veya at gözlüğü takalım diyorlar. İşin aslı, onlar da heykellerini yontuyor, korkarım ortaya bir “ucube” çıkacak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları