Ayşe Emel Mesci

Bir yürüyüş eyleyelim

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Bu yazıyı tamamlayıp gazeteye göndermemden birkaç saat sonra son yılların hiç kuşkusuz en önemli, en anlamlı siyasal eylemi coşkulu bir mitingle noktalanmış olacak: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bıçak kemiğe dayandı” diyerek 15 Haziran’da Ankara’dan başlattığı yürüyüş 24 gün sonra Maltepe’de bitecek.
Acaba bitecek mi? Belki de her şey yeni başlıyor. Unutmayalım, “yol” simgesi önemlidir; mitolojimizde, efsanelerimizde, tarihimizde “yola çıkmak” önemli bir kavramdır. Çünkü asıl dönüştürücü olan menzil değil yoldur. “Tarik” ehli bunu iyi bilir.
Pir Sultan’ın dediği gibi, “Pir Sultan’ım ol çelebiye / Eyvallahım var veliye / Muhiddin’e hal diliyle / Yolun sırrın soran gelsin.”
2009’da Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, 2014’te de İBŞT’de sahneye koyduğum Ali Berktay’ın “Kerbela” adlı oyununda, Hz. Hüseyin Kufe’ye gidip gitmemeyi kendi içinde tartıştığı sırada bir gece rüyasında annesi Hz. Fatma’yı görür. Şöyle der Fatma Hüseyin’e: “Uğruna yola düştüklerinin belki de çok azı anlayacaktır seni. Ya yalnızlığa alıştır kendini, ya da çekil bir köşeye, bırak kendi yaşamlarına sahip çıksın insanlar.” Hüseyin anasını yanıtlar: “Ben belki de onlar için değil kendim için yürüyorum anam. Nasıl anlatsam, bu bir iktidar sorunu da değil artık, insanlığımı koruyabilme savaşı belki de...”

Yırtılan korku perdesi
Evet, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü insanları kendi yaşamlarına sahip çıkmaya, adalet talebini haykırmaya, en önemlisi de korku perdesini yırtmaya, yani insanlıklarını korumaya çağıran yanıyla ciddi bir dönüştürücü etki yaratacak gibi gözüküyor.
Nâzım Hikmet, Abidin Dino’nun “Yürüyüş” adlı tablosu için yazdığı şiirinde, “yürümenin” ışıklı yanını vurgulamıştı: “Bu adamlar, Dino, / ellerinde ışık parçaları, / bu karanlıkta, Dino, / bu adamlar nereye gider? / Sen de, ben de, Dino, / onların arasındayız, / biz de, biz de, Dino, / gördük açık maviyi.”
28 Nisan 1960’ta Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasına dair kanunun kabul edilmesini İstanbul Üniversitesi bahçesinde protesto eden öğrencilerden 20 yaşındaki Turan Emeksiz’in polis kurşunuyla vurularak öldürülmesi, Enver Gökçe’nin dizelerine şöyle yansımıştı: “Bir yürüyüş eylediler sabahtan / Ilgıt ılgıt kan gider loy loy! / Dayan dizlerim dayan! / Ağla gözlerim ağla! / Namlu puşt olmuş, atayağı puşt.”
Bıçak kemiğe dayanınca, insanlığını yitirmek istemeyenler tarihte her zaman ayağa kalkmış ve yürümüşlerdir; güçlerini haklılıklarından almışlardır: “Özü öze bağlayalım / Sular gibi çağlayalım / Bir yürüyüş eyleyelim / Tevekkeltü taalallah / Pir Sultan’ım geldi cuşa / Münkirlerin aklı şaşa / Takdir olan gelir başa / Tevekkeltü taalallah.”

Aydınlık bir pencere
Ve gece hiçbir zaman tam karanlık değildir. Sökmeyi bekleyen bir şafak, o zamana dek de gecenin ortasında aydınlık duran, baskı altında bunalan gönülleri ferahlatan bir pencere her zaman vardır. Paul Eluard bunu ne güzel anlatmıştır (A. Kadir çevirisi): “Hiçbir vakit tam karanlık değil gece. / Kendimde denemişim ben, / kulak ver, dinle. / Her acının sonunda açık bir pencere vardır, aydınlık bir pencere.”
Kemal Kılıçdaroğlu durdu durdu, bir yürüdü, pir yürüdü. Karanlığın içinde bir ışık yaktı, bir pencere aydınlandı. Selam olsun...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları