Ayşe Emel Mesci

Bir kuşak giderken

25 Kasım 2019 Pazartesi

Ne acılı bir yıl oldu 2019… Tam bir yaprak dökümü… Bizim kuşağa hocalık etmiş, el vermiş, dokunmuş ne kadar usta varsa birer birer ayrılıyor sahneden, Shakespeare’in dediği gibi “bütün dünya bir sahne” ve hepimiz sadece birer oyuncu isek…

Evet, bir kuşak gidiyor, ama sadece zamanın önünde durulmaz akışının doğal sonucu olarak gerçekleşen bir nöbet değişimi değil bu, geride büyük bir boşluk bırakarak gidiyorlar. Çünkü onların devraldıkları değerlerini yaşatmak için didindikleri, sonra da yeni kuşaklara aktarmaya uğraştıkları dünya değişti, asıl boşluk hissini, asıl kaos duygusunu yaratan bu… Ve bu nedenle önce “hocaların üç hocası” ekibinin son üyesi Prof. Dr. Özdemir Nutku’yu, bir hafta sonra da Türk tiyatrosunun altın çağından günümüze uzanan “son diva”yı, Yıldız Kenter’i yitirince o telafi olmaz eksiklik hissi içimde bir yerlere çöreklendi kaldı.

Ne yazık ki hâlâ kurumlarla değil şahıslarla belirlenen bir coğrafyada, topyekûn karalanan bir geçmişin tüm değerleri, yerine ne konacağı hiç umursanmadan kırılıp dökülürken, bu isimlerin varlığı çok ama çok daha büyük bir önem taşıyordu.

Üniversitenin vefasızlığı

Özdemir Hoca inanılmaz çalışkan ve üretken bir tiyatro insanıydı. Sayısız tiyatro tarihi kitabı, Shakespeare çevirileri (Shakespeare’in tüm eserlerini Türkçeye kazandırmıştı), Ben Johnson ve Marlowe çevirilerinin (daha hepsi yayımlanmadı) yanı sıra muhteşem Shakespeare Sözlüğü ile Türkiye’deki tiyatro literatürüne Metin And ile birlikte hiç kuşkusuz en büyük katkıyı o yapmıştı. Ama bunun yanında çok değerli bir özelliği daha vardı: Gerçek bir tiyatro eğitimcisiydi; sayısız öğrenci yetiştirmiş, pek çok üniversitede ilklerin kurucusu olmuştu. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi içindeki Tiyatro Bölümü’nü kuran da Özdemir Hoca’ydı.

Ama her ne hikmetse bu memlekette onurlu ve üretken çalışma cezasız kalmıyor. 9 Eylül Üniversitesi rektörlüğü tüm uyarılara, öğrencilerin tüm direnişine rağmen bildiğim kadarıyla Özdemir Nutku Sahnesi’ni yıkma kararından vazgeçmedi. Herhalde bu nedenle, belki de protestolardan çekindiği için, sayın rektörün Özdemir Hoca için düzenlenen törene katılmadığını duydum. Hiç şaşırmadım. Çünkü giden sadece bir kuşak değil, zamanın ruhu değişti, biliyorum.

Son “diva”

Bizim kuşak açısından tiyatro "okul"da öğrenilen bir meslek olmanın ötesinde, gerek ödenekli tiyatrolar gerekse 60'lı yıllarda sayıları çok artmış özel tiyatrolar sayesinde sahnede, ustaların yanında doğrudan çalışarak sırrına erilen bir sanattı. Kenterler, Dormen Tiyatrosu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu...

Bu “okullar”ın ikisinden geçtim, Yıldız Kenter’le de yolum Konservatuar’da kesişti. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın çocuk tiyatrosunda çalışırken, bir yandan da Konservatuar'ın tiyatro bölümüne devam ediyordum. Yıldız Kenter hocamdı. Kimler geçmedi ki elinden… Bir kuşak yazımın başında da belirttiğim gibi onların elinde büyüdük sayılır. Yıldız Kenter Türk tiyatrosunda bir “diva”ydı, tiyatronun iletişim aracı olarak başköşeye kurulabildiği dönemden günümüze uzanan son “diva”ydı. Ve tiyatroculara çok önemli bir şey öğretti: Disiplin ve kendine bakmak mesleğe saygının gereğidir. Onun için hep -annemin ifadesiyle- “genç kız gibi incecik” yaşadı son yıllarına kadar, onun için hep formunu korudu. Bu, tiyatroyu bir yaşam biçimi olarak benimsemenin en dolaysız ifadesiydi.

Yıldız Kenter de Özdemir Nutku da bizim hocalarımızdı. Bir kuşak bizi eğitmiş, yol göstermiş, el vermişti. Biz kendimizden sonrakilere neyi ne kadar aktarabildik, ona da en adil ve acımasız yargıç olan zaman karar verecek. Ama şurası kesin, giden sadece bir kuşak değil, bir devir kapandı, zamanın ruhu değişti.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları