Ayşe Emel Mesci

Bir döngü daha tamamlandı

10 Haziran 2024 Pazartesi

Değerli oyun yazarımız İsmet Küntay anısına bu yıl 49. kez tertiplenen, Türkiye’nin en uzun soluklu ödül kuruluşunun verdiği İsmet Küntay Ödülleri çerçevesinde, gazetemizin imtiyaz sahibi ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Alev Coşkun’a onur ödülü verilirken, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyduğum “Devlet Ana”ya Seçici Kurul Özel Ödülü verilmiş, ben de Hayati Asılyazıcı Özel Ödülü’ne layık görülmüşüm.

Bu özel ödülün benim için gerçekten özel bir yeri olduğu gibi beni tam 60 yıl önceye götürdü ve nereden gelip nereye gittiğimiz konusunda düşündürdü.

HAYATİ ASILYAZICI

Bu ödülün benim için özel yeri, tabii ki “Hayati Asılyazıcı” özel ödülü olmasından kaynaklanıyor. 29 Nisan tarihli “Devlet Ana Macaristan’daydı” başlıklı yazımın sonunda, “Devlet Ana”nın Macaristan turnesiyle hayatımdaki bir döngü daha tamamlanmış oldu, bakalım sırada ne var?” demiştim. Bu ödül de Hayati Asılyazıcı’nın yaşamımdaki yeri açısından baktığımda, adeta bir döngünün tamamlanmasıydı. İsmet Küntay Ödüllerinin bu denli uzun soluklu olmasında hiç tartışmasız en büyük pay sahibi olan değerli yazar, gazeteci, eleştirmen, 1977’de İstanbul Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmeni olan Hayati Asılyazıcı ile ilk karşılaşmam 1964 yılında yine bir ödül vesilesiyle olmuştu.

Akşam gazetesinin düzenlediği “Liseler Arası Tiyatro Yarışması”nın jürisindeydi Hayati Asılyazıcı. Jürideki diğer isimler arasında hatırladıklarım, Haldun Taner, Ercüment Behzat Lav, Sermet Çağan, Beklan Algan, Ayla Algan...

Nişantaşı Kız Lisesi’nde okuyordum. Bizim lise ile İstanbul Erkek Lisesi kardeş okuldu ve Turgut Özakman’ın “Duvarların Ötesi” adlı oyununu iki lise ortaklaşa çalışmıştık. O yıl ben “öğretmen” rolüyle “gelecek vaat eden oyuncu” olarak gösterilirken Vefa Lisesi’nden Kemal Sunal da “en iyi karakter oyuncusu” seçilmişti. Hayat ilginç kesişmelerle dolu... O değerli jürinin kararı beni henüz 14 yaşımdayken tiyatro yolunda yüreklendiren bir adım olmuştu.

60 YIL ÖNCE, 60 YIL SONRA

Ama burada üzerinde durulabilecek başka önemli noktalar da var. Şu işe bak diyorum kendi kendime: 1960’lı yıllarda bu memlekette liselerin tiyatro kolları varmış, istedikleri oyunu sahneliyorlarmış; bir kız ve bir erkek lisesi kardeş okul olup birlikte oyun çalışabiliyormuş; liseler arası tiyatro yarışmalarının jürilerinde her biri yeri doldurulmaz bir değer olan isimler yer alıyormuş.

O yıllarda tiyatronun kent yaşamında ve genel iletişim örgüsünde giderek öne çıkan rolü olmasa, bir gazete böyle bir yarışma düzenleme zahmetine girer miydi? Tiyatronun okullara girmesinin eğitime, yeni kuşaklara ve hayata katabileceği zenginlikle ilgili bilinç toplumsal ruh halinin bir parçası olmasa, bir liseler arası tiyatro yarışması için o seçkin isimlerden bir jüri oluşturmak mümkün olur muydu? Bütün bunların toplumsal karşılığı olmasa, ödüller genç insanların önünün açılmasına o kadar yardım edebilir miydi?

Tabii ki bugün çeşitli festivallerle, yurtdışından gelen toplulukların turne yapabildikleri gelişkin sahnelerle ve internet ile dünya tiyatrosunu da çok daha yakından izleme olanağına sahibiz. Tabii ki bugün de liseler arası tiyatro yarışmaları düzenleniyor, hem de çeşitli kentlerde. Ama 1960’larda kent yaşamıyla ve eğitimle çok daha iç içe geçmişti tiyatro, etkisi çok daha fazlaydı, yeri geldiğinde bir oyunla ülke gündemini sarsabilecek güce sahipti. Ya da belki 60 yıl içinde toplumsal yaşam, kent yaşamı denen olgu öyle değişti ki plaza kulelerinin, AVM’lerin, yaşamın her alanını kaplayan irili ufaklı ekranların, insan sıcağını kovan o soğuk floresan ışığın ve yap-sat zihniyetinin dayanılmaz hafifliği altında kaldı tiyatro, tüm ülkenin müteahhit zihniyetinin altında ezilip kaldığı gibi...

Evet, sevgili Hayati ağabey ile, tiyatromuzun çınarlarından Hayati Asılyazıcı ile bir kez daha kesişti yolum, sanki bir döngü daha tamamlandı hayatımda.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları