Aydın Engin

Yeni Yıl, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Yeni...

01 Ocak 2015 Perşembe

Önce yazının ipi kopmadan, laf başını alıp gitmeden, yazar yazının seline kapılıp saçmalık sınırına savrulmadan şu yeni yılımızı bir kez daha kutlayalım. Yeni yılın esenlikler getirmesini dileyelim...
Böylece bu yazının en zor bölümünü tamam edelim.
Zor, çünkü bir yılın son günü, yeni yılın ilk günü ister istemez söylene söylene aşınmış sözcüklerle, kim bilir kaç yazarın, kaç yıldır, kaç bin kez yazdığı cümleler kurulur. Yazıcılık mesleğinde eskimişseniz, hemen her yıl “Bu yıl yeni yıl yazısı yazmamayım; yılın herhangi bir gününün, herhangi bir yazısı gibi bir yazı olsun” dersiniz; yeni yılın ilk günü gelip çatınca, başka ne yazarsanız yazın “münasebetsiz” kaçacağını düşünüp, okuyucunun karşısına gene o bildik yazılardan biriyle çıkarsınız...
En azından benim yazı serüvenimde böyle epey sabıka var.
Bu yıla yeni bir sabıka kaydı düşürmeden girmek istiyorum…
Yeni yılımız kutlu olsun.
Yeni yüzyılımız da kutlu olsun.
Yeni binyılımız da kutlu olsun...
Yeni milyonyılımız…
Saçma mı oldu?
Dün yayımlanan, geçen yılın son Tırmık’ı da böyleydi; yani yazar saçmalama özgürlüğünü kullanıyordu.
Yeni yılın ilk Tırmık’ı da öyle olsun…

***

Peki, şimdi buraya “Yeni onbinyılımız, yeni milyonyılımız, hatta yeni sekiz milyar altı yüz kırk yedi milyon dört yüz otuz üç bin sekiz yüz kırk altı yılımız kutlu olsun” diye yazmanın önünde ne gibi bir sakınca var?
Dahası: Neden yanlış olsun?
Biliyorsunuz (yani uydurduğumu anlıyorsunuz), on bin yıl önce bugün, Afrika’nın tropik ormanlarının derinliklerindeki bir düzlükte, iki ayağı üstünde henüz acemice dikilen insanoğullarından biri, düşen yıldırımın tutuşturduğu kuru bir çınar ağacının, henüz ucu tutuşmuş ince dallarından birini dikkatle tuttu; köy meydanına kadar söndürmeden yürüdü; orada bulduğu kuru otları ve çalıları elindeki ucu alevli dalla tutuşturdu. Köyün kadınları ve erkekleri önce ürktüler, sonra onlar da kuru ot, dal ve kütükler taşıyıp yanan çalıların ve otların üstüne koydular.
Bugün (atıyorum tabii) on bininci yıldönümünü kutladığımız bu “olay”, İsa Peygamber’in, doğruluğu tartışmalı doğum gününden çok daha önemli ve anlamlı değil mi?
Keşki saymaya oradan başlasaydık.
Yeni onbinyılımız, hepimize kutlu olsun!

***

Bir milyon yıl önce bugün, (atıyorum tabii), açlıktan kemikleri fırlamış, yüzü solgun, henüz 23 yaşında olmasına rağmen ölümün eşiğine gelmiş, bedeni kıllarla kaplı ve ağzından ancak homurtular, çığlıklar çıkabilen bir “yaratık”, sendeleyerek, birkaç kez deneyerek, düşüp yeniden kalkarak arka ayakları üstünde doğruldu ve “ön ayakları” ile ağacın dalından sarkan yabanayvasını koparmayı başardı. Isırdı. Meyvenin kekremsi ama şekerli özsuyu ağzında sevinç ürpertilerine yol açan tatlar bıraktı. Isırdığını yuttu. Yabanayvasını bir kez daha ısırdı. Sonra bir kez, bir kez, bir kez daha...
O gece, mağarasında, doğduğundan beri ilk kez, karnı tam doymuş, deliksiz bir uyku çekti.
İsa Peygamber’in doğumundan daha mı az önemliydi?
Keşki saymaya oradan başlasaydık.
Yeni milyonyılımız hepimize kutlu olsun!

***

Sekiz milyar altı yüz kırk yedi milyon dört yüz otuz üç bin sekiz yüz kırk altı yıl önce bugün, (atıyorum tabii), Samanyolu galaksisinin güneşlerinden birinin çevresinde dönüp duran Dünya gezegeninde, yanardağların kükürt dumanları salarak kükrediği vahşi bir doğanın göbeğinde, bir deniz kıyısında, fırtınanın azdırdığı dalgaların sürüklediği bir tekhücreli canlı, dalga geri çekilirken yeniden denize dönmedi. Yapıştığı bir otun üstünde kaldı. Rüzgâr o otu ve ona yapışmış tekhücreliyi sürükledi, denizin ulaşamayacağı yükseklere savurdu. Tekhücreli organizma, su evreninden çıkıp kara evrenine geçmesine rağmen yok olmadı, varlığını sürdürdü, üredi, çoğaldı ve ondan üreyen yeni tekhücreliler kayaların, taşların, toprakların, otların, ağaçların üstünde yaşamlarını sürdürmeye başladılar...
Onların soyundan bir canlı, çok milyar yıl sonra İsa adını taşıyacak ve peygamber olacaktı.
Keşki saymaya oradan başlasaydık.
Yeni sekizmilyaraltıyüzkırkyedimilyondörtyüzotuzüçbinsekizyüzkırkaltıyılımız hepimize kutlu olsun!

***

İyi ki yazının girişinde, yani yazı ve yazar henüz sapıtmadan yeni yılınız kutlandı. Yoksa yazı bu ölçüde başını alıp gittikten sonra, artık ne yapılsa kâr etmezdi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları