Aydın Engin

Sırf klavye ile ‘hayır’ çıkmaz

18 Ocak 2017 Çarşamba

Başlık düzgün bir Türkçe değil, biliyorum. Ama sanırım ve umarım derdimi anlatabiliyor...
Önümüz referandum. Meclis’te MHP’den bir son dakika golü beklentisinin ciddiye alınacak bir yanı yok. OHAL koşullarında bir “Anayasa değişikliği referandumu” yaşayacağımız hemen hemen kesin.
AKP elebaşılarının kimileri satır arasında, kimileri harbiden referandumun 2 ya da 16 Nisan’da yapılacağını “müjdelemekteler”. Uzatılan OHAL ise yeniden uzatılmayacak bile olsa 19 Nisan’da bitecek.
Yani referandum çok demokratik(!), daha da çok özgürlük(!) koşullarında geçecek.
Üstelik sanırım fark etmeyen yok, bu ne 12 Eylül Anayasası’nın oylandığı güne, ne 2010’daki hepimizi bölen, “Yetmez ama evet... Yeter ama evet... Yetse de yetmese de hayır... Beni ilgilendirmez boykot” itiş kakışı altında geçen referandum günlerinden farklı, çok çok farklı.
Bu kez AKP iktidarı filan değil, bu ülkenin bugünü ve çok daha önemlisi yarını oylanacak. Çocuklarımızın, torunlarımızın bilime güvenen, soran, sorgulayan kendi cevaplarını kendi üretebilen aydınlık bir bilinçle mi donanacakları, yoksa ortaçağ karanlığından da beter bir zifiri karanlığın içine mi düşecekleri oylanacak.
Benim oyum belli, senin oyun belli, bizim oyumuz belli.
Ama besbelli ki bu yetmeyecek. Yüzde 30’luk kemik AKP oylarının dışında kalan kitleleri etkilemek, AKP-MHP anayasasının onların ve çocuklarının ve torunlarının yaşamına getireceklerini anlatabilmek, ikna etmek, sandığa duru bir bilinç ve kesin bir kararla gitmelerini sağlamak gerek ve bu “gerek” pek zor...
Birkaç gündür internette birkaç koldan “Hayır” etiketli kampanyalar yürüyor. Bunun değerini küçümsüyor filan değilim. Ama yetersiz hatta çok yetersiz kalacağını söylemeyi de bir meslek ödevi biliyorum.
İnternette Twitter ya da Facebook ya da benzer iletişim kanallarından çoğu kez “bize benzeyen, bizim gibi düşünen” kişilere ulaşılabiliyor. Takipçiler olsun, Facebook arkadaşları olsun hemen hepsi benzer nitelikte, düşüncede, eğilimde, kararda...
Sırf bilgisayar klavyesiyle sınırlanmış bir etkinlik Çetin Altan’ın ünlü “Türk’ün Türk’e propagandası” gibi bir sakınca ve eksiklik taşıyor.
Klavyeye tutsak kalmayan etkinliklerin zorluklarını kimse sayıp dökmeye kalkmasın. Bu kendi tembelliğimize mazeret bulmak olur.
Pek çok örnek verebilirim.
Mesela Karadeniz’in doğusundaki kentlerde, kasabalarda, yaylalarda başlatılan ve hızını kesmeden süren “Derelerin Kardeşliği” sürekli eylemini hatırlayın. Ne yani, Fırtına Deresi’nin kıyısındaki evinde oturan Temel ile Fadime Twitter’dan mı öğrendiler, Facebook’tan mı? Onları HES’lere karşı direnişin ön saflarına çeken, birer “çevre militanı” kılan eylemin sırrı nedir dersiniz? Artvin’de hep didişen Laz bakkalla, Gürcü demirciyi yeşili katledecek doğa katillerine karşı el ele, omuz omuza tutuşturan Twitter miydi, Facebook muydu, yoksa ev ev, sokak sokak sabırla anlatan Artvin devrimcileri, demokratları, çevrecileri midir? Sözün özü: İnternette şimdiden başlayan “hayır” kampanyasını küçümsemeden, çok daha etkili ve çok daha kitlesel, buluşlu, bilişli, hınzırca eylemler üretmenin günlerindeyiz. Gezi Direnişi bunun mümkün olduğunu kanıtlamıştı. Şimdi çok daha yakıcı bir ödev için yeniden mümkün kılmak omuzlarımızda... Haydi omuz verin..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları