Aydın Engin

Renkli Değil Zevkli

09 Mart 2015 Pazartesi

Cumartesi günü Cumhuriyet mutfağında olup da göreydiniz. Bir heyecan, bir telaş ve tabii kaçınılmaz olarak bir kargaşa.
Keyifli bir kargaşa.
Gececiler gazeteye öğleyin damlamış, “Ne yapsam da neyin ucundan tutsam” hesabı ile masadan masaya koşturuyor. Akşam olmuş, karanlık çoktan basmış, gündüz ekibi bir türlü paydos edip gitmiyor. Kaptanlar (Sırasıyla: Can Dündar, Tahir Özyurtseven, Doğan Satmış) üstlerine vazifeymiş gibi haber okuyup dizgi hatalarını düzeltiyor; öte yanda bir düzeltmen başlık öneriyor...
Baktım ortalıkta dolanırken aslında ayaklarına dolanıyorum; sabahtan kafama koyduğumu yaptım ve baskı sorumlusunun eteğine yapışıp matbaanın yolunu tuttum. Esenyurt’taki (İstanbullu olmayanlar için açıklama: Yani neredeyse Bulgaristan sınırındaki) matbaanın kapısından girdim ve çivilendim. 20 yıl sonra ilk kez rotatif dediğimiz dev boyutlu baskı makinelerinin arasındayım ama ben kendimi NASA uzay üstünde sanıyorum.
Ne rotatiflerin kulakları sağır eden gürültüsü, ne üstü başı, bıyığı kaşı mürekkep lekelerine bulanmış işçiler, ustalar, ustabaşılar. Cumhuriyet binasından uydu kanalı ile yollanan gazete sayfaları neredeyse el değmeden kalıba aktarılıyor; kalıplar yine el değmemecesine baskı makinesine takılıyor. Ustalar birtakım düğmelere basarak renkleri ayarlıyor; kâğıdın altına, üstüne, yanına kaymış sayfaları düzeltiyor.
Derken...
Bütün sayfalar geldi, makineye takıldı, ayarlandı, baskıya hazırız ama bir türlü birinci sayfa gelmiyor. Gazetedeki elebaşılar telefonlarını açmıyor; “Yav beyler taşra hatlarını kaçıracağız, nerde şu lanet olası birinci sayfa? Yollayın şunu bre” diye gürleyeceğiz ama telefonlar sağır, uyarılar yerine ulaşmıyor.
Derken...
- Geldi abi geldi, birinci sayfa da geldi.
20 yıl önceki, yani çok bayatlamış deneyimimle “Eh baskıya geçmek için en az bir buçuk, bilemedin bir saat var” derken 8 (yazıyla: Sekiz) dakika sonra ustabaşı gülümsedi:
- Tamamdır. Baskıya geçiyoruz...
Vay be!..
Öyleyse haydi bakalım, vira bismillah!..
Rotatif dönmeye, dev makinenin ağzından yenilenmiş Cumhuriyet akmaya başladı...
Her yanımı 20 yıldır hiç değişmemiş o boya kokusu kapladı. Sulugözlü biri değilim ama az daha ağlayacaktım.
Neden?
Bilmiyorum. Matbaadan, rotatifin uğultusundan, boya kokusundan, makinenin ağzından akan 32 sayfalık yeni Cumhuriyet’ten, bu mesleği -benim için- vazgeçilmez kılan bir meydan okumanın sevinci ve heyecanından...
İlle de masa üstünde defalarca bakıp incelediğimiz gazetenin dev makinenin ağzından çıktığında nasıl olacağı merakından...
Ağızdan gazete kapıp son düzeltmeler için bakan ustabaşı yanıma yanaştı. Bir gözü sayfalarda, bir gözü bende:
- Aydın Bey, güzel olmuş, gazete çok güzel olmuş.
Şakacıktan çubuğu tersine büktüm:
- Neresi güzel be usta. Boyaya bulanmış işte. Cumhuriyet renkli gazete olmuş...
Hiç aşağıdan almadı; parmağını burnuma sallayıp, kendinden emin fısıldadı:
- Değil... Öyle değil. Renkli değil zevkli olmuş...
Ben bu meslekte bir dağıtım ağının eskilerinin, bir de elinden binlerce, on binlerce gazete geçmiş baskı ustalarının dediklerine değer biçerim. Onların terazisi bugüne dek beni ve benim gibileri hiç yanıltmadı.
Öyleyse usta haklıdır.
Cumhuriyet renkli değil zevkli olmuş...

***

Yörük atasözüdür: Kervan yolda düzülür.
Meslekten olanların da, okurların da gördüğü bir dizi kusur, eksik var.
Var evet. Bu kaçınılmaz. Ne kadar dikkat etsen, ne kadar üstünde titresen bunun önü alınmaz.
Olsun. Hepsi yolda düzelecek...
Düzelecek de bu Aydın Engin efendi nasıl ve ne zaman düzelecek? Kendini bu berbat erkek dilinden nasıl arındıracak?
Öyle ya, dün yenilenmiş Cumhuriyet’i anlatırken tutmuş, “...en delikanlı gazetesine dönüştürme” gibi buram buram erkek dili kokan bir cümlecik kurmuş. Hem de tam 8 Mart’ta, Dünya Kadınlar Günü’nde...
Yuf bana...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları