Aydın Engin

Perhiz ve Lahana Turşusu

02 Ekim 2014 Perşembe

Yazı saatinin bitmesine dakikalar var ama yine de bekledim.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan’la görüştü ve gazetecilerin uzattığı mikrofon ormanının karşısına çıktı.
İki noktayı çalakalem not ettim.
Bir: Kandil’den, başka Kürt siyasetçilerden ve hükümet kanadının lafı etkili üyelerinden gelen ve barış sürecinin bittiğine ya da tıkandığına ilişkin açıklamalar soruldu. Demirtaş her zamanki açık sözlülüğü ile cevapladı, “Ortamı gerecek, barış sürecinin yürümesine yarar sağlamayacak her türlü açıklamadan kaçınmak gerekir” dedi.
Önemli.
Çünkü barış sürecinin bitmesinin tek anlamı var: Savaş!..
Umalım ki “Bi cigara versene” rahatlığı ile “Barış süreci bitmiştir” diyenler bu genç Kürt siyasetçinin sözlerinden gerekli dersi çıkarsınlar.
Unutmayalım ki barışı kazanmak zordur. Savaşa doğru gidecek yola taş döşemek ise pek kolay...
İki: HDP’nin tezkereye oy verip vermeyeceği soruldu. Demirtaş her zamanki açık sözlülüğü ile cevapladı, “Biz ilke olarak, gerekçesi ne olursa olsun bir başka ülkenin topraklarını işgal anlamına gelecek askeri harekâtlara karşıyız. Tezkere konusunda da bu ilkeye bağlı kalacağız ve tezkereye ret oyu vereceğiz” dedi.
Önemli.
Çünkü torba yasa denen yasama kepazeliğinin tadını alan AKP hükümeti bu defa da tezkereyi “torba tezkere”ye çevirdi. Tezkerenin içine hükümete neredeyse sınırsız yetkiler tanıyan maddeler yerleştirdi. Bu yetkiyle AKP iktidarı, IŞİD belasını def etmek yerine, Suriye’nin kuzey bölgelerinde güvenli bölge kılıfı altında yayılmacı bir askeri siyaset güdebilir. Esad yönetiminin Suriye’ye ait toprakların işgali anlamına gelecek böylesi bir askeri harekâta sessiz kalmayacağı açık. Bu ise yeni bir gerginlik; hatta IŞİD belasını gölgeleyecek yeni bir çatışma ortamı anlamına gelir.
Keza böyle bir güvenli bölge ilanı Rojava’yı da çökertecek sonuçlar verebilir. Oysa Kürt siyasal hareketi açısından Rojava, uğruna çok şeyi göze alacakları bir model. Onun çökmesine boyun eğmeleri mümkün değil. Yani bu açıdan da bir gerginlik tırmanışı yaşanabilir.
Hele topu, tankı, ağır silahları olan ama tek bir uçağı olmayan IŞİD gerçeğine rağmen Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan etmekte ısrarın bir açıklaması var mıdır? Maksat sahiden güvenli bölge yaratmak mı, yoksa IŞİD’i hava saldırılarından korumak mı?

***

Bardağın boş yanına bakmaya çabaladım. Bir de dolu yanına bakalım.
Dün Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen ve bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak resmileşeceği belirtilen barış sürecini ilerletmeye katkılı olacağı kuşkusuz kararlar var. Yani bir yandan olumlu adımlar atılıyor. Barış sürecine ilişkin atılan adımların az da olsa kapalı kapılar ardından kamuoyuna kısmen de olsa açılmasını sağlayacak kurullar oluşturuluyor. Keza “müzakere”leri “İmralı-MİT” ikilisinin tekelinden çıkaracak bir yaygınlaşmanın yolu açılıyor.
Pratikte nasıl işleyeceğine ilişkin haklı kuşkuları not etmekle yetinelim ve bu kararların olumlu olduğunu çekinmeden belirtelim.
Ancak yine de...
Eğer perhiz sağlığa kavuşmak için alınması gereken bir karar ise ve ancak sabırla uygulanınca olumlu sonuç verecekse alabildiğine sorumsuzca lahana turşusu yutmanın bağışlanır, hoşgörülür, hatta önemsizleştirilebilir bir yanı yok.
Peki, Bakanlar Kurulu kararı ile müzakere sürecinin taraflarını genişletebilecek, Kandil’e de uzanabilecek, görüşmeleri memurlardan (MİT görevlilerini kast ediyorum) iktidardaki ve muhalefetteki siyasetçilere aktarabilecek adımlar perhiz ise “PKK’ye bakmıyorsunuz da kafayı IŞİD’e takmışsınız” diye buyuran devletin en tepesinin yaptığı lahana turşusu yutmak değilse nedir?
Peki, barış sürecinin hükümet kanadından en yetkili kişisi olduğu söylenen büyük Türk büyüğü Yalçın Akdoğan’ın “Kandil’de yan gelip yatacaklarına gitsinler IŞİD’le savaşsınlar öyleyse” demesi lahana turşusu yutmak değilse nedir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları