Aydın Engin

IŞİD içimizde...

23 Temmuz 2015 Perşembe

Önce adından başlayalım: IŞİD. Açılımı: Irak Şam İslam Devleti. Öyle DAEŞ, DAİŞ filan değil.
Yabancı dil yetkinliğini “van minüt”le kanıtlamış zat, IŞİD denince içinde İslam sözcüğü geçiyor diye rahatsız oldu ve Arapça adının kısaltılmışını yeğledi: DAİŞ. Oradaki “İ” de İslam sözcüğüne karşılık geldiğinden, sonunda anlamsız bir harf yığınında karar kılındı: DAEŞ...
IŞİD’in kendisi de adını kısalttı. Irak ve Suriye toprakları ile yetinmeye niyeti olmadığını, hedef büyüttüğünü ilan etmecesine İD kısaltmasını tercih etti. Açılımı: İslam Devleti...
IŞİD üstüne bir yazıya onun adından başlamanın bir anlamı ve önemi var.
IŞİD başlangıçta, Saddam döneminde iktidarın bütün olanaklarından yararlanabilen Irak’taki azınlık dinsel küme Sünnilerin, Saddam’ın idamıyla noktalanan Amerikan işgal sürecinin sonunda iktidarı yitirmenin öfkesi, kini ve çaresizliği ile bir araya gelen Sünni aşiretlerin, Saddam’ın seçkin savaş birliklerinin komutanları yönetiminde Irak’taki Şii yönetime bir başkaldırı hareketiydi.
Öyle kalmadı. Arap Baharı’nın yarattığı kargaşayı fırsat bilip yeryüzündeki hemen bütün İslamcı terör örgütlerinin aktığı Suriye’de kendine iyi bir avlak buldu. Irak’ın en zengin petrol yataklarından Musul’u ele geçirdikten sonra Suriye’ye uzandı ve adı da IŞİD oldu. Buradaki Şam sözcüğü Suriye’nin başkenti Şam’ı değil, Suriye topraklarının özellikle Sünni Arapların yaşadığı kesimlerini ifade ediyor.
Hilafeti yeniden canlandırma, devletin başında Müslüman bir emir bulunmayan bütün ülkeleri taguti (şeytani, İslam düşmanı) ilan etme, vahşi ve kör bir şiddeti Müslüman olmanın bir koşulu gibi benimseme sadece IŞİD’i tanımlayan eylemler olmakla kalmıyor, dünyadaki bütün İslami şiddet örgütleri, “cihatçı”lığı reddedilmez bir İslami eylem olarak kutsayan birey ve çevreler için bir çekim merkezi haline getiriyor.
Anlamlı bir örnek: Taliban gibi İslami terörünün simgesi olmuş bir örgütlenme Afganistan’da IŞİD’i kuran rakip örgütlenme karşısında sürekli geriliyor. Üstelik hem ideolojik, hem siyasal hem de askeri anlamda...
Düne kadar İslami terör hareketi denince akla gelen belli başlı örgütler, El Kaide, Nusra, Boko Haram vb. gibi örgütler, tabanlarını hızla IŞİD’e kaptırıyor ve askeri ve siyasal bağlamda silinmeye giden bir süreç yaşıyorlar.

***

IŞİD’i şiddete tapan, Selefilik, Vahabilik gibi köktenci İslami hareketleri bile pasif bulan Müslüman çevre ve kümelerde çekim merkezi haline getiren özelliklerin Türkiye’de de yankı bulmaması akla uygun değildi.
Buldu da.
Suruç cankırımını gerçekleştiren canlı bombanın da, 7 Haziran arifesinde Diyarbakır’ı kana bulayan bombacının da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olması; Suruç cankırımının göbeğinde çantasında IŞİD bayrağı ile dolaşan bilmem nere imamı birer kanıttır ama “IŞİD aramızda, Türkiye’de ve gitgide semiriyor” yargısı için zayıf kanıtlardır.
Ancak Suriye ve Irak sınırları boyunca bütün (Evet, bütün) kent ve kasabalarda dolandığınızda, oradakilerin “bir cigara ver” dercesine rahat ve doğal “Bu IŞİD evi... Hastaneye dün yedi IŞİD’ci getirdiler... Şu çok katlı binayı IŞİD’ciler komple kiraladı; bir yıllık kirayı da dolar olarak peşin verdiler... Lokantada arkamızda oturan şu grup var ya, işte onlar IŞİD’ci...” dediklerine kolayca tanık olursunuz.
(Parantez: Yurttaşın bu kadar açık bilip söylediğini polisin, hele hele MİT’in bilmemesi düşünülebilir mi? Parantezi kapat)
Sadece sınır boylarından söz etmiyorum. Konya’da, Urfa’da, İstanbul Bağcılar’da,Yeni Bosna’da, Ömerli dolayındaki mahallelerde kendilerini pek de gizlemeye gerek duymayan IŞİD yuvaları, yuvarları, hücreleri oralarda yaşayanların hiç de yabancısı olmadıkları günlük gerçekler...
Yani IŞİD artık bir dış tehlike değil. Sınır ötesinden gelip terör saçmıyor, saçmayacak.
IŞİD içimizde. Hepimizin kanına susamış bir iç tehlike...
Galiba bir tek AKP elebaşıları bunun farkında değil ya da farkında değilmiş gibi davranıyorlar...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları