Aydın Engin

Ey okur, kanıksadık mı?

02 Mart 2017 Perşembe

Bu gazetenin birinci sayfasının tepesinde dört aydır 10 arkadaşımın fotoğraflarından oluşan bir bant yayımlanıyor. Bir tutukluluk sayacı. O sayaca iki ay önce Ahmet Şık’ı da ekledik. Etti 11.
Bunlar sadece bizim gazeteden, gazetecilik, sadece gazetecilik yaptıkları için tutuklanan 11 Cumhuriyet çalışanı.
Başka gazetelerde yazdıkları için ve yazı dışında, gazetecilik dışında başkaca hiçbir eyleme, etkinliğe bulaşmamış, karışmamış yüzlerce gazeteci daha var. Ahmet Altan, Mehmet Altan, Murat Aksoy, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç...
Bunlar dilimin ucuna hemen geliverenler. Daha Kürt sorununa ağırlık tanıyan medyada, Cemaat medyasında çalışmış yüzlerce ve yüzlerce meslektaş var. Hepsini sayamam. Bu köşe dolar taşar yine sığmaz.
Sözün özü: Yüzlerce ve yüzlerce gazeteci tutuklu. Haklarında iddianame düzenlenmiş ve yargılama süreci başlamış birkaç şanslıyı saymazsak hepsi de cezaya dönüşmüş bir tutukluluğu yaşamaktalar.
Şimdi size ve kendime soruyorum: Kanıksadık mı?
Sadece mesleklerini yaptıkları, herhangi bir suçun kıyısından bile geçmedikleri halde tutuklanıp başta Silivri olmak üzere bir “memleket mapusanesi”nde yüzlerce gazetecinin hapis yatıyor olmasını kanıksadık mı?
Gitgide bu durumu doğalmış gibi algılayıp ilgilerimiz silikleşti, itirazlarımız gölgelendi mi?

***

Cumartesi Anneleri’ni biliyorsunuz. Tanımadıysanız, yolunuz bir Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’ndan geçmedi de onları görmediyseniz bile, onlarla ilgili yüzlerce haber, onlarca röportaj okudunuz.
619. ya da 620. haftaydı. Onlar yine oradaydı. Göz aşinalığım olan birinin yanına çöktüm. Epeydir kafamı kurcalayan bir soruya cevap isteyecektim. 620 haftayı (önümüzdeki Cumartesi 622 hafta olacak) soracaktım... Kışın dondurucu ayazında, yağmurda, karda, çamurda; yazın kavurucu sıcağında geçen 620 hafta.
Ve soru: Bu direnç, bu inat, bu meydan okuma bu kadar uzun süre, 620 hafta nasıl mümkün oluyor?
Ve cevap; pek yalın cevap:
- Eğer senin de oğlun, kızın, karın, kocan gözaltında, mapus damında, polis işkencehanesinde kaybedilseydi sen de 620 hafta burada olurdun; bu soruyu da sormazdın...
Beni sadece bu tertemiz, bu düzgün cümle etkilemedi. Epey gerilerde kalmış bir anı suratımda şakladı.
Arjantin başkentinde, Plaza de Mayo’da (Mayıs Meydanı’nda) Cüneyt Arcayürek Ağabeyimle birlikte anıtın çevresinde halkalanıp dönen “Mayıs Anneleri”nin yanına yaklaşmıştık. Arjantin’de faşist Cunta’nın yok ettiği evlatlarının hesabını soran Mayıs Anneleri’nin yanına.
Cüneyt Ağabeyim sordu:
- Yıllardır buradasınız. Daha ne kadar burada olacak ve böyle döneceksiniz?
Buenos Aires’li Mayıs Annesi’nin cevabı 620. haftada İstanbul’daki Cumartesi Annesi’nin cevabının tıpkısının aynısıydı.
- Senin de oğlun, kızın yok edilseydi bu soruyu sormazdın?

***

Bu ülkede gazetecilik, sadece gazetecilik yaptığı için yüzlerce meslektaşım tutuklu. Bu ülkede özgürlükleri ve demokrasiyi savundukları için binlerce akademisyene, öğretmene, hekime kıyıldı.
Kıyım öylesine yığınsal bir boyuta ulaştı ki adeta kanıksandı, ilgiler silikleşti, itirazlar gölgelendi...
Farkında mısınız, bu yazıda Arjantinli Mayıs Anneleri, Galatasaray Meydanı’ndaki Cumartesi Anneleri avuçlarını bize uzattılar ve bizlere dirençlerini, inatlarını, cesaretlerini üflediler.
Bana da bunu okurlara ulaştırmak ödevi düştü...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları