Aydın Engin

Elveda Avrupa Birliği (mi?)

23 Temmuz 2017 Pazar

Olup biteni uzun ve ayrıntılı aktarıp okuma lezzeti uyandırmaktan uzak bir Tırmık yazmaya niyetim yok. Zaten “Olup biten” dediğim gözlerimizin önünde olup bitiyor, akıp gidiyor.
Türkiye 1959’da Avrupa Birliği’nin öncülü AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ile ortaklık sözleşmesi imzaladı ve 58 yıllık AB serüveni başladı. 1987 yılında tam üyelik için başvurduk. 1999 yılında AB Türkiye’yi “aday üye”olarak kabul etti. 2005’te de tam üyelik müzakereleri başladı.
2005’te artık AKP iktidardaydı ve Tayyip Erdoğan tam üyelik müzakerelerinin başlamasını “siyasal bir zafer” olarak tanımladı.
Ancak müzakereler bir türlü sonuçlanmadı. Erdoğan ve takımı bunu gitgide hırçınlaşan bir üslupla “AB bizi almak istemiyor... AB bir Hıristiyan kulübüdür... AB bizi oyalıyor... AB ipe un seriyor” diye niteledi ve eleştirdi.
AB kanadı ise Türkiye’nin ev ödevlerini bir türlü yerine getirmediğini, yasalarında AB üyeliği için zorunlu olan düzenlemeleri yapmadığını, bunlar yapılmadan da tam üyeliğin mümkün olmadığını ileri sürdü.
Peki, kim haklıydı ve kim haklı” sorusuna cevap aramak bu yazının konusu değil.
Zaten artık bu soru çok anlamlı da değil. Olağanüstü gelişmeler olmazsa Türkiye’nin AB’ye üyelik serüveni sona eriyor. Son noktayı kim koyacak, bugünden kestirmek zor. Ya Erdoğan o hırçın üslubu ile “Bu işi bitiriyoruz” diyecek ya da AB, özellikle AB’nin lokomotifi Almanya...
Olan da Türkiye demokrasisine olacak. Hani şu şaşı, kör, topal yürüyen, darbelerle sık sık kesilen demokrasiye...
Kimileri bunu bir olumsuzluk olarak görmeyebilir. En keskin üslupların ardına çekilip “Amaaaan zaten AB demokrasisi dediğin bir burjuva demokrasisinden ibaret. Biz devrimci demokrasiyi savunmalıyız; AB demokrasisi umurumuzda olmamalı” diyecek.
Onlara diyecek lafım yok. Çünkü anlaşılan devrimin eşiğindeyiz de benim gibi avanakların haberi yok.
Kimileri belki o kadar “keskin” olmayacak ama AB’nin sadece bugününe bakıp ve bunun hep böyle kalacağını varsayıp “Bir emperyal güç” nitelemesini öne sürüp “AB’ye elveda” denmesinin çok da önemli olmadığını savunacak.
Doğru, AB bugün Şirketler Avrupası”.
Nitekim AB’nin iki temel belgesinden biri Maastricht Kriterleri’dir ve orada kocaman harflerle ve altı kalın çizilerek “AB üyelerinde serbest piyasa ekonomisi geçerlidir ve bunun değiştirilmesi üyeliğin de sona ermesi demektir” yazar.
Ancak AB’nin Maastricht kriterleri kadar önemli bir başka temel belgesi daha var: Kopenhag Kriterleri... Orada insan hakları, demokrasi standartları, düşünce özgürlüğü gibi temel konular ayrıntılı olarak tanımlanır ve AB üyeliğinin olmazsa olmazları olarak altı çizilir.
Şirketler Avrupası’nın ergeç Emeğin Avrupası”na evrileceğine inanırım. Bunun için geceyi gündüze katan Avrupa’nın dört köşesinden genç ve yaşlı kadın ve erkekler tanıdım. Kimileriyle kalıcı arkadaşlıklarım var. O yüzden onlarla el ele, omuz omuza emeğin Avrupası’nı yaratma çabasında yer almanın çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bunun tersi siyasal İslam ile küresel sermayenin buluştuğu bir Türkiye’dir. Yani en kestirme tanımıyla oligarşi kavramıyla adlandırılabilecek, devleti İslami sosa bulanmış Asya despotizmine dönüşen bir Türkiye...
Buna fit olacaklarla, buna boyun eğeceklerle atılacak tek bir adımımız olmasa gerek.
Yanılıyor muyum?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları