Aydın Engin

Düşün savaş var ve...

03 Ağustos 2015 Pazartesi

80’li yılların Batı Avrupa’sında nükleer roket yarışının iyiden iyiye azdığı günlerde savaş karşıtları hınzır bir sloganla ortalığı sarstılar:
- Düşün savaş var ve kimse cepheye gitmiyor!..
Hatırladıkça beni bir gülme alır. Gözümün önüne savaş meydanında karşılıklı oturmuş iki moruk generalin çaresiz, şaşkın birbirlerine bakakaldıkları bir sahne gelir. Oyun bozulmuş, savaş naraları atanlar mosmor olmuş...
Gel de gülme değil mi?
80’li yıllarda nükleer bir savaş patlamadı; düşman güçlerin askerleri savaşa tutuşmadılar, askerler cephelere yollanmadılar, dolayısıyla savaş meydanında kalakalmış iki hem moruk hem taşkafalı generale de tanık olmadık.
Yine de savaş çığlıkları atanlara, savaş başlatanlara karşı çok etkili bir slogan ve çağrıydı ve çağrıdır:
- Düşün savaş var ve kimse cepheye gitmiyor!..

***

Peki neredeyse (evet neredeyse) durup dururken, 7 Haziran seçim sonucunu bir tekrar seçimle “düzeltmek” için IŞİD’e iki üç göstermelik bomba sallatıp, ardından Kürt silahlı hareketinin (PKK) sınır dışındaki kamp ve yerleşim birimlerini yoğun bombardımana uğratan, bu silip süpürme operasyonunun sürekli olacağını açık seçik ilan eden, ülke içinde kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla KCK’ye yönelik bir “cadı avı” başlatan AKP’nin “hükümetliği kalmamış hükümeti”nin savaş ilanı nasıl boşa çıkarılabilir?
Ya da:
Boşa çıkarılabilir mi?
Bu soruya farklı cevaplar veriliyor.
Bir: PKK disiplini içinde yer alan ve yer almayan “yerel unsurlar” savaşa karşı savaş tercihi ile silahlarını kuşanıp AKP’nin savaşını tırmandırmayı ve barış olasılıklarını gömmeyi tercih ettiler. KCK ya da HPG ya da PKK etkili ve yetkilileri ise bu eylemlerin sorumluluğunu üstlenmeden ama kınama ve mahkûm etmeye de yanaşmadan seyretmekle yetinmekteler... Böylece barışı bozmanın faturasını sadece AKP’ye değil, HDP’ye de kesip ellerini yıkamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekte, HDP’ye karşı yürütülen psikolojik harekâtın değirmenine su taşımaktalar...
Iki: Medyada kalem oynatan ve kendi mahallesini de eleştirmekten çekinmeyen yazarlar her iki tarafa da “Elinizi tetikten çekin” çağrıları yapmaktalar. Bunlara dün bir bölümü yeniden bir araya gelen “Akil insanlar” da katıldı ve benzer bir çağrı yaptılar.
Tutum doğru ama sonuç vermesi galiba pek olanak taşımıyor. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi kasım sonunda bir tekrar seçimde 7 Haziran yenilgisini aşarak çıkarabilmek için tercihlerini savaştan yana kullandılar. “Yapmayın etmeyin, eylemeyin”den anlayacağa; bunun kanlı, ülkeyi yıkıma götürecek ve en önemlisi kendilerinin dar parti çıkarları açısından bakıldığında bile yanlış hesap olduğunu kabul edeceğe benzemiyorlar...
Üç: Dönün bu yazının başına. 1980’ler Batı Avrupa’sından aktardığım, bizim Gezi çocuklarının orantısız zekâsını yansıtan o hınzır cümleyi hatırlayın:
- Düşün savaş var ve kimse cepheye gitmiyor!..
Bunun bugünün Türkiye’sinde, Kürt siyasal ya da askeri hareketi bakımından bir karşılığı olabilir mi?
Kimilerinin “Saçmalama Aydın Engin, uçaklar tepelerine bomba yağdırırken, evlerin kapıları sabahın kör karanlığında kırılarak açılıp gencecik kadın ve erkekler gerekçesiz gözaltına alınırken senin o sloganın ne anlamı olur ki? N’apsınlar yani? Ellerini kavuşturup saldırıya karşı boyun mu büksünler. Ütopyanı kendine sakla” dediklerini duyar gibiyim.
Olur, ütopyamı kendime saklayayım. Ama “Ütopya iyidir arkadaşlar. Ütopya sahibi olmak da iyidir ve seni güçlü kılar” diye fısıldamaktan da geri kalmayayım.
Acaba halkı (sadece Kürtleri değil herkesi) ikna edecek gerekçeler gösteremeden savaş ilan ettiğinde onu saldırganlığı ile başbaşa ve yapayalnız bırakacak bir siyasal duruş seçmen kitlelerinde nasıl bir etki yaratırdı?
Demirtaşgillerin günlerdir yineledikleri “Size savaş yaptırmayacağız” meydan okumasının bu öneriden farkı ne?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları