Aydın Engin

Doğu’da kan gölleri, Ankara’da tatil günleri

17 Ağustos 2015 Pazartesi

“……… ’de mayın tuzağı. 2 polis şehit, 4 yaralı…”
“……....’da askeri konvoya saldırı. 3 er şehit, 12 er yaralı…”
“………’de çatışma. Çok sayıda yaralı olduğu bildiriliyor…”
“………’da sokağa çıkma yasağı. Sokaklarda çatışma var…”
Nokta nokta koyduğum yerlere Güneydoğu’nun dilediğiniz kentini, kasabasını, hatta köyünü yerleştirin.
Gazete okurken neler yaptığınızı gözleyin. Çatışma, şehit, yaralı, ölüm haberlerini bundan beş altı hafta öce dikkatle okuyordunuz; oysa bugünlerde başlığını okuyup, içinizden “Al bir tane daha” deyip bir başka habere geçiyorsunuz…
Sözcüğün tam içeriği ile Türkiye’nin güneydoğusu, Kürt illeri dediğimiz bölge kan gölleri içinde.
Bölge kanıyor; ülke kan kaybediyor.
Askerlik çağına gelmiş, çürük raporu alamamış, kendi düşüncesi, kararı sorulmaksızın bölgedeki bir askeri birlikte görevlendirilmiş gencecik askerler, “Doğu görevin geldi, haydi bakalım” denerek bölgeye tayin edilmiş polisler, PKK saflarında silah kuşanmış genç yurttaşlar “kimlik sormayan” mermilerin, mayınların, bombaların hedefi ve biz “Baba ocağına ateş düştü” klişelerine şöyle bir göz atıp yaşamaya devam ediyoruz.
Ey okur, toplumsal çıldırmanın eşiğine gelindiğinin somut göstergesi olan bu kan göllerini ben durduramam, siz durduramazsınız. Durdurulmasını yürekten isterim, istersiniz. Ama elimden, elinizden bir şey gelmez.
Elinden bir şey gelmesi gerekenler ise görünen o ki kılını bile kıpırdatmıyor. Hatta tersine “Daha fazla kan… Daha fazla ölüm… Daha fazla acı… Ta kiiii...” dercesine tribüne oturmuş, çekirdek çıtlatıyor…
Haksızlık mı ediyorum?
Biri bana ülkenin bu halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin neden tatilde olduğunu, neden ta ekim ayına kadar da tatilde kalacağını açıklayabilir mi?

***

Cumhurbaşkanı açıkça söyledi, “Bu birkaç günlük bir operasyon değildir. Sonuna kadar sürecektir” buyurdu.
Bu dili biliyoruz. 90’lı yıllar boyunca hep bu dili dinlettiler. “Bu yaz tamam, bilemedin sonbaharda, olmazsa kış sonunda, haydi diyelim ilkbaharda terörün beli tümüyle kırılmış olacak” dediler.
Sonuç: Bugün geldiğimiz nokta…
Barışın dilini konuşmaktan vazgeçip savaşa tutuşmuş taraflar arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. “Vebadan yana mısın, koleradan yana mı” gibi saçma ve aptal soruya “Ben doktordan ve tıp biliminden yanayım” cevabı verenlerdeniz.
Barış masasını ilk kim devirdi, bu çatışmayı ilk kim başlattı” soruları çok mu anlamlı?
Cumhurbaşkanı olan zat, “Dolmabahçe mutabakatı filan yoktur. Ayrıca Kürt sorunu diye bir sorunumuz da yoktur” dediği anda zaten barış süreci dinamitlenmemiş miydi?
KCK Eşbaşkanı olan Bese Hozat adlı genç kadın bir yandan, “Süreç bitti. Artık devrimci halk savaşını başlatıyoruz” deyip bir yandan da “Barış süreci devam etmeli” derken herhangi bir inandırıcılık taşıyor muydu?
Savaşın şahinleri ile barışın güvercinlerinin karşı karşıya geldikleri bir eşikteyiz.
Şahinler kandan beslenmekte.
Yüreği barış için çarpanlar ise güvercin tedirginliğinde…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları