Aydın Engin

Bizim Sırlarımız - Devletin Sırları

18 Mart 2015 Çarşamba

Sırlarınız var mı? Benim var. Kimselerle, kimilerini en yakınlarımla bile paylaşmayacağım sırlarım var.
Peki, sizin?
Sakın “Benim yok” deyip bize, en azından kendinize yalan söylemeyin. Unutmayın, Alman satir yazarı Kurt Tucholsky Sırrım yok diyen saman gibi yaşadığını itiraf etmiş olur” der.
Peki, devletin sırrı olur mu?
Sakın acele edip “Elbette olur. Devlet bu” filan demeyin. En azından bir kere daha düşünüp öyle cevaplayın…
Bir devletin neden sırları olur ve devletin yapıp ettiklerinden hangileri “devlet sırrı” sayılır?
Soru başka türlü de sorulabilir: Devlet yapıp ettiklerinin hangilerini yurttaşlarından saklar?
Bir devlet kendi anayasasına, yasalarına, evrensel hukuk ilkelerine, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, altına imza koyduğumuz Avrupa Şartı’na aykırı bir halt yememişse, o yasa, sözleşme ve ilkeleri çiğnememişse niye yapıp ettiklerini sır ilan eder ve saklar?
Siyasal bilinci devlet tapıncı ile sakatlanmışlar için bu sorular anlamsız, en azından naif, çocuksu sayılabilir.
Umurumda değil.
Kişinin övüneceği, saygı kazanacağı, suç ya da ayıp sayılmayacak edimleri herhalde sır olmaz. Sır başkalarının bilmesinde sakınca olan marifetlerdir.
Peki, devletin sırları için ne diyeceğiz?
Devlet benim için bir aygıttır. Nasıl bir aygıt olduğunun ve neden böyle bir aygıt oluşturulduğunun sebebine, ayrıntısına bir gazete yazısının sınırları içinde girilemez. Ama bu onun, o egemenlik alanındaki ülkede uyulması zorunlu yasa ve kuralları koyan ve onlara uyulmasını -gereğinde zor kullanarak- sağlayan bir aygıt olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bilmeyen sanırım kalmadı; çağdaş devlet yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşuyor. Kimi devletlerde bunların üçü tek elde toplanıyor, kimilerinde aralarına duvarlar örülmecesine bir “kuvvetler ayrılığı” ilkesi üstüne oturuyor. Devletin dizginleri bu üç erkin elinde bulunuyor.
Bu hesapça öfkesini denetleyemeyen bir başkandan, sinirli bir bakandan, beceriksiz bir milletvekilinden, yeteneksiz bir komutandan, hukuk kültüründen nasipsiz, hukuku siyasetin emrine vermiş bir yargıçtan söz edilebilir.
Ama “sinirli, öfkeli, beceriksiz, kültürden nasipsiz bir devlet”ten söz edilemez. Edilirse sadece gülünç olunur. Tıpkı “sinirli, öfkeli, beceriksiz, kültürden nasipsiz” bir buzdolabı ya da dikiş makinesi demek kadar gülünç olunur.

***

Hatırlayın, başbakanlığı döneminde Yunanistan topraklarında orman yangınları çıkarttırmak ya da bir başka egemen ülkede, Suriye’de Öcalan’a bombalı suikast düzenletmek gibi marifetleriyle ünlenen Tansu Çiller de “devlet sırrı” kalkanının ardına sığınmış ve aşırı yüksek örtülü ödenek harcamalarıyla ilgili eleştirileri “Bunları açıklarsak savaş çıkar. Hepsi devlet sırrıdır” mazeretiyle karşılamıştı…
Şimdi gelin Cumhuriyet’in dünkü sayısındaki şu haberi sorgulayalım:
“…Hükümetin, gizlilik gerekçesiyle nereye gittiği açıklanmayan örtülü ödenek harcamaları patladı… Örtülü ödenek harcamaları şubat ayında 214 milyon liraya ulaştı. Geçen yıl şubat ayında örtülü ödenekten 28.9 milyon lira harcanmıştı….. Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olarak görev yaptığı 6 ayda ise örtülü ödenekten yapılan harcamanın miktarı 661.7 milyon liraya ulaştı….”
Haberin tamamı ve ilginç ayrıntılar için, dünkü Cumhuriyet’e bakmalısınız. Ben haberin bazı cümlelerini seçip aktardım.
Derdim Davutoğlu ya da Erdoğan ya da AKP iktidarı değil. Gelmiş geçmiş hükümetler de değil.
Ancak örtülü ödenek zırhının ardına saklanarak ne gibi haltlar yendiğini, birer yurttaş olarak özellikle örtülü ödenek denen zırhın neleri örttüğünü bilme hakkımız derdim, hatta takıntım…
Çünkü devletin sırrı varsa orada yurttaşa bazen de insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu düşünüyorum.
Daha da kestirme söyleyeyim: Yurttaşların, bireylerin sırrı olabilir ve o sırları saklamak onların hakkıdır.
Ama devletlerin sırları varsa eğer orada bir pis koku vardır.
Sırsız yani saydam bir devlet bence daha iyidir…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları