Aydın Engin

Bir Hayko’dan, bir Dağıstanlı’dan...

05 Aralık 2016 Pazartesi

Biliyorum, bu yazıyı bitirince ya da sonuna kadar okumayıp ne olduğunu anlayınca homurdananlarınız, söylenenleriniz çıkacak, “Aydın efendi, memleket bu haldeyken, her gün hepimiz binbir dertle boğuşurken, Cumhuriyet’in belki de en değerli, en anlamlı ilkesi olan ‘Yurtta sulh, cihanda sulh yerini Yurtta da savaş, cihanda da savaş’a bırakmışken, onca ciddi, onca can alıcı konu varken sen tutmuş iki kitap üstüne övgüler yağdırıp günü kurtarmışsın” diyecekler.
Peki, ama nasıl bir gün gelecek ki bu fukara gazeteci okuduğu, pek keyiflendiği iki kitabı okurlarına önerebilecek, böylesine hercaimeşrep yazılar döktürebilecek?
Yani yakınlarda (hatta uzaklarda) dertsiz, içeride ve dışarıda barışın egemen olduğu, ülkeyi yönetenlerin ortalamanın biraz (çok az) üstünde siyasal, ekonomik, demokratik kültüre sahip oldukları günler var da ben mi görmüyorum...

***

...dedikten sonra bildiğimi okumaya (yani yazmaya) başlayabilirim.
İki kitap tanıtacağım. Okumanızı önereceğim. Reklamlarını yapacağım.
Biri, tanıdığım en sevimli ve zeki İstanbul fırlaması, bana Hrant’tan emanet Hayko Bağdat’ın son kitabı: Kurtuluş Çok Bozuldu.
Mizah söz konusu ise kendimi “zor beğenenler” sınıfına koyarım.
Gece yarısına doğru yatağa girdim, uyumadan önce şöyle bir göz gezdirmek, birkaç sayfa okumak üzere Hayko’nun yeni kitabını elime aldım.
Bitirdiğimde sabaha karşı 04.30’du.
Bu bir anılar, İstanbul yaşamından kesitler, anlatılar, kısa öykücükler kitabı. Mizahı ağır basıyor ancak arada bir gözlerinizin dolmasına da engel olamıyorsunuz. Kitabın ilk anlatısı, kendi kadim, adı 70-80 yıllık İstanbul semti Kurtuluş’un sürekli değişen “etnik” yapısı üstüne usta işi bir kara mizah, 12’den vuran bir sosyal taşlama...
Bir başka öyküde ise Kınalıada’da...
Vazgeçtim. Hepsini anlatırsam kitabı almazsınız. Oysa almalısınız. Benim gibi kıkırdaya kıkırdaya okursunuz; Hayko’ya alkış tutar; bana da dua edersiniz...

***

Öveceğim, önereceğim, reklamını yapacağım bir kitap daha var: Mustafa Alp Dağıstanlı arkadaşımın Can Yayınları’ndan çıkan kitabı: Bildiğin gibi değil: Osmanlı.
Sahiden de bildiğiniz gibi bir kitap değil. Ecdat edebiyatının yükselişe geçtiği, Osmanlı’ya özenmenin, Osmanlı’yı göklere çıkarmanın kol gezdiği şu günlerde kimilerine ilaç gibi geleceğine eminim.
Dağıstanlı, Osmanlı üstüne 81 soru ortaya atıyor. Sonra da o soruları tek tek cevaplıyor. Bilimsel geçerliliği kesin cevaplardan söz ediyorum. Üstelik bunu bilimsel çalışmaların sık sık içine düştükleri takır tukur bir anlatımla değil, hınzır bir mizahla tatlandırarak yapıyor.
Birkaç soru aktarayım, kendinizi test edin:
Dört kadın almak ne kadar yaygındı?.. Padişaha adıyla kim hitap edebilirdi?.. Üçgenin iç açıları toplamı kaçtır?.. Ceket ve pantolonu Osmanlı Avrupa’dan mı aldı?
Kitabın sonuna konmuş “Son sözleri ne oldu” başlıklı derleme bu keyifli okumaya nokta koyarken, onu izleyen “Kaynakça” bölümü Mustafa Alp Dağıstanlı’nın, kitabın bilimsel güvenilirliğini sağlamak için nasıl pösteki saydığını kanıtlıyor.

***

Her iki kitabı da gecikmeden alıp okuyun.
Bana teşekkür edeceğinizi şimdiden biliyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları