Aydın Engin

Aman ateş kesilmesin, sakın kan durmasın...

11 Ekim 2015 Pazar

Katlanılması zor bir acı... Zaptedilmesi olanaksız bir öfke...
Ağızdan art arda dökülüveren, adresi belirsiz, hedefi bulanık, katmerli Ege küfürleri: “... Harar gibi darar gibi, on katlı mor katlı, yüz bin katlı, doğurana da, doğurtana da...
Aklına takılmış, dillendirmekten belli belirsiz utandığın bir soru: “Ölenler arasında ya Ankara bürosundaki kapı yoldaşlarından birkaçı varsa...
Sorduğundan değil sormayı düşündüğünden utanmak. Ne yani, yoksa Ankara bürosundaki kapı yoldaşların eksiksizse acın azalacak mı, öfken durulacak mı?
Yine de soru aklına çengel atmış bir kere.
Telefon. Murat Sabuncu... O habercidir. Bağlasan durmaz. Mutlaka miting alanının yolunu tutmuştur. Ara onu...
Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra...”
Heeey... Yoksa Murat, Ankara Garı’nın önünde bir yerde cansız yatıyor da, cebindeki telefon da sustu da...
Büroyu, doğrudan büroyu ara...
Haber müdiresi Ayşe Sayın...
Efendim abi?.. Hayır abi... Bizimkileri soruyorsan hayır abi. Biz tamamız abi. Tamam mı abi? Evet abi?
O cümlelerin “Türkçesi”ni sen iyi tanıyorsun. Bu meslekte kaç kez benzeri konuşmalar yaptın. “Kısa kes abi. Sordun söyledim. Öğrendin işte. Biz tamamız. Şimdi bırak da işime bakayım. Biz tamamız ama Ankara’yı bir bilsen. Haberin yükünü bir bilsen abi...”
Gencecik meslektaşını, habercinin hasını uzaktan öpüp kucaklayıp telefonu kapatıyorsun...

***

Bu öfke ne?.. Bu kıvrandıran acı ne?.. Bu küfürler niye art arda dökülüyor ağzından?
Habercinin yaşlanmışı böyle mi oluyor Aydın Engin?
Nice cankırımının dolaysız tanığısın sen.
1969 Şubat’ının o “kanlı Pazar”ında Taksim Meydanı’nda sen de vardın.
1977’nin 1 Mayıs’ı hâlâ belleğine kazılı değil mi senin?
1997 Aralık’ında, şu “Birbuçukuncu Körfez Savaşı”nda, Amerikan uçağının fırlattığı bombanın patladığı Bağdat’taki çocuk yuvasındaki yanık kokusu belleğine kazılı değil mi senin?
1999 Şubat’ında, Kosova’da Priştine’nin yaslandığı dağlarda yan yana dizilmiş 11 Arnavut köylüsünün cesedine ilk ulaşan dört gazeteciden biri sen değil misin?
Ankara’daki mitinge gitmeye karar verip de bel ağrısından vazgeçtin. Seviniyor musun, kendini şanslı filan mı buluyorsun, yoksa hak etmediğin bir utanç mı sardı seni?
Bu öfke ne?.. Bu kıvrandıran acı ne?.. Bu küfürler niye art arda dökülüyor ağzından?
Önündeki fotoğraf demetinden bir fotoğraf fırlayıp gözüne, yüzüne, yüreğine çarpıyor. Ankara Garı’nın önünde dağılmış, yerlere serilmiş pankartlardan birini okuyorsun:
“Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı...”
Gökyüzüne kansız bakmak isteyenlerin pankartı kana bulanmış...

***

Bu öfke ne?.. Bu kıvrandıran acı ne?.. Bu küfürler niye art arda dökülüyor ağzından?
Okumadan biliyorsun. Yarın, yarından sonra, bırak meslektaş olmayı, aynı güneşin altında çamaşır kurutuyor olmaktan bile utandığın birileri, “PKK mağduriyet yaratmak için bu bombalamayı tezgâhladı... Suruç gibi, HDP Diyarbakır mitingi gibi terör örgütünün bir provokasyonu bu...” diye yazacaklar.
Mafya “reis”inin, yakın dostu bir başka “reis”e destek için Rize’de düzenlediği “miting müsameresi”nde bomba filan patlamadı; devlet, alınması gereken güvenlik önlemlerini eksiksiz aldı.
Daha geçen hafta “Teröre lanet, kardeşliğe evet” diye miting düzenleyip kardeşlikten özel harekâtçı, ölü sürükleyici polisleri kastettikleri anlaşılan milliyetçi, ulusalcı sürülerinin mitinginde devlet miting güvenliğini eksiksiz sağladı.
Barış için bir araya gelenlerin mitinginde ise...
Tam da PKK’nin tek taraflı ateşkes ilan ettiği sırada...
Tam da yüz binler barış için sel olup akmaya hazırlanırken patlayan bombalar mesajı açıkladı:
•Aman ateş kesilmesin... Aman akan kan akmaya devam etsin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları