Aslı Aydıntaşbaş

Ne oldu hayır cephesine?

25 Şubat 2018 Pazar

2019 seçimlerinin gerilimi, şimdiden hissediliyor.
Başından beri “erken seçim” teorisine inananlardan değilim. İktidar bu kadar rahat at oynatırken; medya bu kadar suspus olmuşken; referandumdaki yüzde 49’luk Hayır bloku paramparçayken; seçim yasası, siyaset tarihimize “sopalı seçimler” olarak girmiş 1912 ve 1946 seçimlerini çağrıştıran şekilde yeniden şekillendirilirken, kim neden erken seçim yapsın?
Bir aralar ekonomik kriz gerekçesiyle erken baskın seçim yapılacağı tezi çok dile getirildi. Ancak bunu dile getirenlerin, ne ekonomiyi ne de Tayyip Erdoğan’ı doğru okuyabildiğini düşünüyorum.
Doğru, ekonomi, yapısal anlamda kötü gidiyor. Türkiye IMF döneminde getirilen mali disiplinden hızla uzaklaşıyor, cari açık büyüyor, enflasyon ve işsizlik artıyor. 1990’lı yıllardaki ‘yüksek faiz-yüksek enflasyon’ modeline geri dönüyoruz. Demokrasi ve hukuk olmadığı için de dışarıdan yatırım gelmiyor (gir-çık yapan sıcak para dışında). Bir noktada duvara toslama ihtimalimiz yüksek.
Ancak bu, mevcut illüzyonun 2019’a kadar sürdürülemeyeceği anlamına gelmiyor. Bu model, 2019’a kadar ite kaka ve devletin borcunu sürekli artırmak suretiyle devam ettirilebilir.
Tayyip Erdoğan faktörüne gelince... Erdoğan’ın erken seçim fikrine ezelden beri karşı olduğunu biliyoruz. Bunu bir zayıflık olarak görüyor.
Ayrıca karşısında erken seçimi zaruri hale getirecek büyük bir tehdit yok. Geçen nisan ayında durum böyle değildi. Referandum, kıl payı ve binbir manevrayla geçti. O dönem, yüzde 49 gerçekten Erdoğan için bir tehdit sayılabilirdi. Ama aradan geçen zamanda ne olduysa ‘yüzde 49’ diye bir şey kalmadı. Üç internet sitesi ve iki yandaş kalemin yaygarası kadarmış yüzde 49’un ömrü. İktidarın yaylım ateşi yüzünden Hayır Bloku, kimsenin yan yana durmaya cesaret edemediği onurlu bir kaybedenler kulübüne dönüşüyor. CHP, Kürtlere selam bile vermekten, Meral Akşener ise sol ve demokratları tavlayacak üç laf etmekten çekiniyor. Varsa yoksa muhalefetteki herkes birbirine milliyetçilik satıyor, ki onun da âlâsı zaten MHP-AKP ittifakı tarafından yapılıyor. Haliyle kim niye erken seçime gitsin?
Peki bunun karşısında ‘Evet Bloku’ ne yapıyor? Belli ki AKP-MHP, seçime kadar devam edecek bir askeri seferberlik haliyle oyları konsolide etmeye bakıyor. Bu blok, Meclis’e sunduğu son tasarıyla mühürsüz oy ve sandıklara kolluk gücü dikmeyi yasallaştırarak, niyetini gizlemeye bile çalışmıyor. Afrin sonrası sınırlarımızın ötesinde sürekli bir askeri mobilizasyonla OHAL’i devam ettirmeye kararlı. Sosyolojik anlamda Sünni-Türk çoğunluk kimliği üzerine bir siyasi dalga inşa etmek istiyor ve bunun doğal sonucu olarak da ‘öteki’ kimliğinin dışlanmasını, Türkiye’nin geleceği için bir tehdit olarak görmüyor.
Buna karşı yüzde 49 ne yapabilir? Bir, sandık güvenliği için şimdiden kolları sıvayabilir.
İki, akıllı bir siyasetle yüzde 51’lik bir Türkiye kucaklaşması yaratabilir.
Son günlerde ufacık oyuna rağmen Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun yarattığı rüzgâra bakın! Neden herkes Karamollaoğlu’nu konuşuyor biliyor musunuz? Ezber bozduğu, siyasi geçmişine rağmen karşı mahalleye empati yaptığı, demokratik ortak paydalarda buluşmayı vaat ettiği için.
Bir ilaç gibi geliyor topluma bu tavır...
Diğer muhalefet liderleri ise bu kafada değil. Bırakın kucaklamayı, karşı mahalleyle konuşma gayreti bile yok.
CHP, CHP’liye; Akşener, MHP’liye; HDP de sadece Kürtlere konuştuğu sürece, ortaya ne 2019 için bir demokrasi cephesi çıkar ne de kazanma formülü. Bu işler bakkal hesabıyla değil, zamanın ruhunu yakalamakla olur. ‘Demokrasi’ demeden, karşı mahalleye empati yapmadan, ‘Kürt’ sözünü ağzına almadan yüzde 51’e ulaşmak mümkün değil.
Umarım çok geç olmadan bunu anlayan çıkar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları