Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Mutsuzluk beter umutsuzluk daha beter
Bir kara buluttur çöktü üzerimize. Rahip Brunson krizi, zaten duvara toslamasına ramak kalmış ekonomideki çöküşü iyice hızlandırdı. Bir yıl önce TL’deki değer kaybı, sadece yurtdışıyla ilişkisi ya da döviz borcu olanları etkiliyordu. Bugün ise dolardaki artış artık sokakta da hissedilen bir durum.
Bir yandan enflasyon, işsizlik, diğer yandan ABD yaptırımları konusunda üst üste gelen moral bozucu haberler karamsarlığımızı iyice artırıyor.
10 yıl önce yapılan kamuoyu yoklamalarında, Türkiye’de kendini ‘mutlu’ diye tanımlayan insanların sayısı oldukça yüksek, tüm parti seçmen tabanlarında geleceğe yönelik umut fazlaydı. 10 yıl önce Türkiye halkı genel hatlarıyla iyimserdi.
Bugün maalesef geleceğe yönelik umut değil korku besliyoruz. Tüm yoklamalarda, “Ya ülke bölünürse”, “Ya ekonomi çökerse”, “Ya borçları ödeyemezsek” gibi kaygılar, vatandaşın duygu dünyasında öne geçmiş durumda. AGİT rakamlarına göre Türkiye halkının hayattan tatmin düzeyi, 1’den 10’a kadar olan bir skalada, yaklaşık 5.5. Bu bizim oldukça mutsuz bir toplum olduğumuzun tescili. Anlayacağınız o burun kıvırdığımız Avrupa, ABD, Güney Afrika, Şili, İsrail gibi ülkeler, ‘mutluluk endeksinde,’ bizden çok daha iyi durumda.
Biz ise ‘Asabi Devlet, Mutsuz Toplum’ şiarıyla ilerliyoruz.
Tabii bu toplum aynı zamanda inanılmaz dirençli. Yine AGİT ortalamalarının kat kat üstünde çalışkan. Zorluklara katlanabiliyor, kenetlenebiliyor. Halk, her şeye rağmen ‘devlet’ denilen yapıya güveniyor.
Devletin bunu kötüye kullanmaması lazım. Türkiye’nin ekonomik anlamda hâlâ avantajlı olduğu alan, bankaların nispeten dayanıklı olması ve devletin henüz ödemeler dengesi konusunda bir sıkıntı yaşamıyor olması. Şu anda ekonomik kriz büyük ölçüde özel sektörde küçük ve orta ölçekli işletmeleri etkiliyor. Tabii bu çok kötü bir durum ama bankaların çökmesi ya da devletin kasasında para kalmaması, maaşların ödenememesi daha da vahim olurdu.
Yine de oturup sevinecek halimiz yok. ‘Fakir ama gururlu’ olma hali, kahve muhabbetinde ve siyasi nutuklarda havalı olabilir ancak işsizlik ve enflasyonun artmasıyla birlikte bu böbürlenme de sürdürülebilir değil.
Ülkede umutsuzluğu besleyen faktörlerden biri de muhalefetin olmaması. Biliyorum konu açılınca siniriniz bozuluyor. Benim de öyle. Artık konu bir utanç vesilesine dönüştü.. “Tamam hükümet kötü ve feci de sen ne yapıyorsun kardeşim” diyesi geliyor insanın. Bu ölçekte bir ekonomik daralma ve demokrasi açmazı, hangi ülkede olsa, muhalefet tavan yapardı. Avrupa tarihi, ekonomik krizlerle iktidar olan sağ ya da sol partilerle dolu. Yanı başımızdaki Yunanistan’da SYRİZA, 2015 yılında tam da böyle bir ekonomik buhran döneminde yeni bir iddiayla yüzde 5’lerden yüzde 36’ya fırlayarak iktidarı kapmıştı. Bizde muhalefet böyle bir ortamda varlık göstermeyecek de ne zaman yapacak?
Memleket kötüye gidiyor, sağ ya da sol, muhalefette yaprak oynamıyor.
Tabii belirteyim: Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların gerçek nedeni tabii ki muhalefet değil. Ancak ortada gümbür gümbür bir direniş olsa, insanlar da bu kadar çaresiz hissetmezdi.
Şimdi gelelim içinde olduğumuz durumun asıl nedenine. Türkiye’nin yeni yönetim modeli, bana göre istikrarsızlık ve ekonomik krizlere gebe bir yapı. Demokrasi mükemmel olmayabilir ancak insan ırkının bulduğu en iyi yönetim yapısı. 15 yıl önce Türkiye bir demokrasi hikâyesi yarattığı zaman tüm dünyanın gözbebeği olmuş, ekonomik anlamda büyümüştü.
Şimdi ise Türkiye ‘otoriterleştikçe fakirleşen’ ülkeler liginde. Bu anlamda Max Fischer’ın geçen hafta New York Times’da dünyadan farklı örneklerden yola çıkarak tek adam rejimlerinin nasıl enflasyon ve devalüasyona neden olduğu konusundaki yazısını, bütün ekonomistlere tavsiye ediyorum.
Bunları bu köşede yıllardır temcit pilavı gibi yazıp duruyorum. Benzer uyarılarda bulunan ve bunları yazdığı için son yıllarda ana akım medyadan aforoz edilen birçok saygın ekonomist var.
Yine de 2+2 hâlâ 4 ediyor.
Türkiye, bir şekilde kural-bazlı düzen ve hukuk devletine dönmediği sürece ekonomisi de düzelmeyecek.
Kendi evinin içini düzeltmediğin sürece, Çin’in, Katar’ın, Kuveyt’in sana yapabileceği bir hayır yok. Dünyanın paraları da gelse, yine aynı sarmalda olacağız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu
- CHP'den Tekin hakkında suç duyurusu!
- Erdoğan'ın Özer'e mektubu, davetler...
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi