Aslı Aydıntaşbaş

Kudüs’ü savunmak

14 Aralık 2017 Perşembe

Söze şu soruyla başlayayım. Dün İstanbul’daki İslam İşbirliği Teşkilatı’nda temsil edilen 48 Müslüman ülkeden kaç tanesi ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararından dolayı Washington’la ilişkilerini askıya alma yoluna gider?
Peki, onu geçelim. 48 ülkeden kaç tanesi ABD’den silah satın almaktan vazgeçmeye razı olur?
Hadi diyelim 48 çok büyük rakam... Dün İstanbul’da devlet başkanı nezdinde hazır bulunan 16 ülkeden kaçını buna ikna edebilirsiniz?
Bu soruyu neden soruyorum? Dünkü toplantının heyecanı ve Kudüs meselesinin Türkiye kamuoyu ve iktidar partisi için önemini asla reddetmiyorum.
Ancak Türkiye kendisini ABD ve İsrail’e karşı direniş cephesi lideri gibi konuşlandırmadan önce, arkasında kimler var, daha da önemlisi, kimler yok, bunun hesabını iyi yapmalıdır.
İsrail’le ‘normalleşme’ süreci, iki ülke için de bir zaruret haline geldiği için ve Türkiye 2016 yılında hem içeride hem de dış politikada inanılmaz sıkıştığı için gerçekleşti. Bu durum, değişmedi. Türkiye hâlâ sıkışık bir dönem yaşıyor.
Haliyle Kudüs meselesinde gösterilen tepkinin, Türkiye’nin çıkarlarını ve zaruri ihtiyaçlarını tehlikeye atmayacak şekilde gerçekleşmesi, olmayan hayali bir direniş cephesi liderliği yerine daha etkili bir diplomasi izlenmesi gerekir diye düşünüyorum. Kınamaksa mesele, herkes Trump’ın kararını gani gani kınar. Ancak gerçek anlamda İslam ülkelerinden kaçının ABD ve İsrail’e karşı tutum alacağını düşünüyorsunuz?
Suudi Arabistan’ın, Mısır’ın, Körfez’deki Arap ülkelerinin ve Asyalı Müslümanların içinde olmayacağı bir inisiyatif, sadece Venezüella lideri Maduro ve İran Devlet Başkanı Ruhani’nin iteklemesiyle dünya sahnesinde yankı bulmaz. Tam tersine, bizi bir tık daha bu dışlanmış ülkeler ligine iter.
Kudüs konusunda olması gereken, İsrail ve Filistin arasında yeni bir barış süreci ve iki devletli çözüm için somut bir yol haritasıdır. İhtiyaç, hamaset değil etkin ve nüfuzlu bir diplomasidir. Somut adımlardır. Türkiye, bunu istiyorsa, arabulucu olabilecek mesafeyi korumalıdır. Yapması gereken, İsrail’le ve ABD’yle köprüleri atmak değil, tam tersine arkasına Avrupa’yı da alarak bu iki ülkeyi barış planına ikna etmektir.
Dahası da var. Hamaset işine girmeden Osmanlı’nın Arap coğrafyasında yaşadığı hayal kırıklıklarından da ders alınmalıdır. Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” hatıratına konu olan Osmanlı’nın Arap topraklarından geri çekilme süreci, acı veren bir duygusal kopuş hikâyesidir. İki taraf için de. Üst üste yapılan hatalar sonucunda Araplar, Osmanlı’yı reddetmiştir. Bugün, her biri birer ulusdevlet olan bu ülkelerden farklı bir dinamik beklemenin anlamı yok. Zaten de dünkü zirveye katılım ve Suudi eksenli Arap dünyasının tutumu, bize bunu göstermiyor mu?
Kudüs, sadece bir din meselesi de değildir. Tam 100 yıl önce bu ay, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz ve Osmanlı orduları Kudüs için savaşmış ve Kudüs, Osmanlı egemenliğinden çıkmıştır. O savaşın nasıl olduğu, kimin kimlerin yanında savaştığı, bolcana yazılıp çizildi. Unutmayın Arap halkları hem Osmanlı, hem de İngiliz cephesinde savaşmıştır. Sadece Araplar değil, Batı Şeria bölgesindeki Yahudi milis grupları da Osmanlıcılar ve İngiltere yanlıları olarak ayrılmaktadır ve bizzat Osmanlı ordusuyla birlikte çarpışan Yahudi milisler vardır.
Bir başka gerçek de, İngiliz Kudüs cephesi komutanı Edmund Allenby’nin 11 Aralık 1917 sabahı, Arap ve Hıristiyan halkın tezahüratlarıyla Yafa kapısından girdiğidir. Hafta sonu Hürriyet gazetesinde İlber Ortaylı’nın Kudüs yazısında, o güne dair bilmediğim bir detayı okudum. Ortaylı o dönem bazı Arap çevrelerin Allenby’ye ‘Al Nebi’ diyerek ‘peygamber’ lakabı taktığını anlatıyor.
11 Aralık 1917 sabahı Kudüs’ün Yafa kapısında çekilen o fotoğraf karesi, hem Osmanlı, hem de daha sonra Cumhuriyet’i kuran liderlerin kulağına küpe olmuştur. Bizim de olsun.
Diyeceğim, bu kadar karmaşık ve kaypak bir zeminde Kudüs için adım atarken her şeyin başında Türkiye’nin çıkarlarını düşünmeniz gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları