Aslı Aydıntaşbaş

Devletin başına Devlet geldi

11 Ocak 2018 Perşembe

Devlet Bahçeli, hayatının sonbaharında yüzde 50’lik bir sosyolojiye hükmetmenin mutluluğunu yaşıyor olmalı ki, hafta başında büyük özgüvenle Adalet ve Kalkınma Partisi ile seçim koalisyonunu açıkladı. Bundan sonrası teferruat. İki parti arasındaki Haziran 2015’ten beri süregelen zımni ittifak, artık kurumsallaşmış bir otoriterlik olarak karşımızda.
İslamcıların demokrasiyle imtihanı çoktan fiyaskoyla bitmiş olduğu için, bu durum şaşırtıcı değil.
MHP’ye “AKP’nin payandası oldu” diyenler bana göre yanılıyor. Tam tersi söz konusu. İktidar partisi, çıkış ve yükseliş dönemlerindeki tüm söylemini ve vaatlerini reddederek, öz kadrolarını, hatta kurucularını da tasfiye ederek, bambaşka bir yere savruldu. Bakın medyada hükümet adına kimler öne atılıyor, kimler konuşuyor? Bırakın AKP’nin kurucularını, “İslamcı” diyebileceğiniz kaç kişi var iktidar sözcüleri arasında?
Dedim ya, MHP’yle ilgili “Kendini AKP içinde eritti” ya da “Baraj altında kalmamak için koalisyon yapıyor” yorumlarına katılmıyorum. Devlet Bahçeli’nin hiçbir zaman oy derdi olmadı. O bir misyon adamı. MHP lideri kendi dünya görüşü doğrultusunda, çözüm sürecini bitirdi, milliyetçiliği yeniden devletin tek felsefesi yaptı, AB sürecini fiiliyatta sonlandırdı, yargı ve bürokratik atamalara el attı.
Ez cümle, AKP’yi kendi çizgisine getirdi.
Haliyle Devlet Bey mutsuzlar ülkesi Türkiye’nin en mutlu insanlarından biri olmalı an itibarıyla...
Bu gidişattan hoşnutsuz olanların başında muhalefet ve her türlü demokrat var. Kuşkusuz ki MHP liderinin “Hayır bloku” dediği ancak hiçbir şekilde uyum ve koordinasyon içinde olmayan memleketin “öteki yarısı”, 2018 yılı Türkiye’sinin vasat ve kurumsallaşmış bir otoriterlik sistemiyle yönetilmesinden mutsuz.
Ancak iktidar partisi içinde de gidişattan memnun olmayanların sayısı da hayli fazla. Ara sıra Adalet ve Kalkınma Partisi tabanıyla temasım oluyor. Gördüğüm, beş AKP’li bir araya gelince 6 saat “Ne olacak bu gidişat!” diye ağlaşıyorlar.
Neden şikâyet ediyorlar? Tutuklama furyasından, baskılardan, otoriter rejim tesisinden, gazetecilerin tutuklanmasından, Abdullah Gül ve parti kurucularına yapılan vefasızlıktan, tanımadıkları insanların parti adına racon kesmesinden, Ortadoğu politikasından, Batı’yla kopuştan, partinin kişilik kültüne dönüşmesinden, çözüm sürecinin bitmesinden, şatafattan, Kürt vekillere yapılan muameleden kısaca her şeyden. Sizin gibi, benim gibi onlar da her şeyden şikâyet ediyorlar.
İşte yüzde 51’i temsil ettiği iddiasında olan MHP+AKP iktidar blokunun “Abdullah Gül” ismini duyduğu anda hayalet görmüş gibi bas bas bağırmaya başlamasının arkasında yatan neden de bu.
Onlar Abdullah Gül’ün kısa dönemde siyasete girmeyeceğinden, kendi partisi dururken tutup da ideolojik olarak herhangi bir yakınlık hissetmediği CHP, İyi Parti ya da HDP’nin davetiyle Tayyip Erdoğan’a karşı rakip olmayacağını biliyorlar. 11’inci cumhurbaşkanı, kendi partisinden ve temsil ettiği tabandan kopmaya niyetli değil.
Ancak rahatsız oldukları, Gül’ün partisi ve muhafazakâr seçmen üzerindeki saygın konumu. Yüzde 51 kat kat ötesindeki çekim gücü. Bir fısıltısının bile siyaseti kıpır kıpır hareketlendiriyor oluşu gerçeği.
Rahatsız oldukları, Gül değil, Gül ismi her telaffuz edildiğinde aynaya bakıp gördükleri o resim.
Rahatsız oldukları, aslında kendi akisleri.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları