Altan Öymen

Savaş, barış, adalet...

03 Temmuz 2024 Çarşamba

Bir o eksikti: “Üçüncü dünya savaşı” ihtimali.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki “Soğuk Savaş” döneminde o ihtimalden çok sık bahsedilmişti. Fakat -Birinci Dünya Savaşı dahil- o büyüklükteki genel savaşların dünyayı ne kadar büyük felaketlere sürüklediği, görüldüğü, bilindiği ve dünya kamuoyuna sık sık hatırlatıldığı için, öyle bir durumla 85 yıldır bir daha karşılaşılmamıştı.

O yoldaki ihtimaller, dünyanın pek çok devletinin ve uluslararası kuruluşların gayretleriyle, şimdiye kadar önlenebilmiştir. Bazen barış politikalarıyla, bazen karşılıklı silahlanma yarışlarının caydırıcı etkisiyle, bazen de uluslararası askeri müdahalelerin desteğiyle...

Daha önce de belirttim: Dünyanın, özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşadığı deneyimlerden alınan dersler, bence, bundan sonraki büyük savaş girişimlerini de önlemeye yeterli olmalıdır.

Ama o ihtimal, şu sıralarda bizim dışişleri bakanımız tarafından ifade edildi, “üçüncü dünya savaşı” için “Hemen çıkabilir” dendi. Bunun arkasından da aynı konuda diğer yetkili mercilerin bildirileri geldi. Milli Savunma Bakanlığı, “Her türlü savaşa hazırız” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da Türkiye’nin İsrail saldırılarına karşı Lübnan’ın yanında olduğunu açıkladı. O açıklama basınımızda bazı sorulara yol açtı. “İsrail’e karşı savaşta Lübnan’ın yanında olurken Hizbullah’ın da yanında mı olacağız?” diye soruldu.

Cumhuriyet yazarı Miyase İlknur, cumartesi günkü yazısında savaş tartışmalarını özetledikten sonra, “Savaşın olumlu yönleri de var. Türk halkı için değil belki ama AKP için bulunmaz bir fırsat olabilir” diyor ve yazısını şöyle bitiriyor:

“Savaş çıkarsa bırakın erken seçimi, seçimin zamanında olması bile şüpheli.

Savaş çıktığı için Mehmet Şimşek’in hazırladığı pakete koyamadığı bin bir türlü ek vergiyi sal gitsin. Nasılsa ‘Savaş çıktı ne yapalım?’ denir, halkı haraca bağlarsın. OHAL kanunları yürürlüğe girer, muhalif basın susturulur, belediyelere kayyum atanır, her türlü miting yasaklanır.

Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için sağ partiler, gereken yasal değişiklikleri de yaparlar. Bundan iyisi Şam’da kayısı.”

***

İlknur’un yazısını okuduktan sonra, televizyondan, Suriye’deki olaylarla ilgili haberleri izledim. Suriye topraklarında Türkiye’ye yönelik olayları... Televizyonlara verilen resmi bilgiler şöyleydi:

Kaynaklar, Milli İstihbarat ve Emniyet güçleri tarafından, hem Türkiye içinde hem de Suriye’nin kuzeyinde olayların yakından takip edildiğini belirterek gerekli müdahalenin yapıldığını bildirdi.

MADIMAK, GAR, ATEŞ...

Dün televizyonlara yansıyan önemli haberler; yorumlar, sadece üçüncü dünya savaşı ihtimali, çatışma, gözaltına alma, polis müdahalesi gibi güvenlik ve adaletle ilgili güncel haberler değildi. Yakın geçmişle ilgili olaylarla, gelişmeleri de vardı. Gündemdeki haberlerden biri, 1993’teki Madımak olayının 31’inci yıldönümüydü. 37 insanımızın alevler altında tutularak öldürüldüğü olayın...

2015’te 100’den fazla insanımızın bomba patlatılarak öldürüldüğü “Ankara Garı katliamı” davasının duruşma günü...

Ayrıca 2022’de öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in katledilmesiyle ilgili davanın devam ettiği gün...

Bütün bu olayların her biri, benim gençliğimdeki deyimle birer “cinai olay”dı. Madımak olayı ve Ankara Gar olayı ise aynı zamanda, çok kişinin öldürüldüğü birer “katliam”dı.

Hepsinin ortak özelliği de sanıkları hakkındaki soruşturmaların, kovuşturmaların çok uzun sürmesi ve bazıları hakkındaki eleştirilerin, tartışmaların hâlâ devam etmesiydi.

***

Dün bu yazıyı yazarken önümde Mustafa Balbay’ın 2 Temmuz tarihli yazısı da var.

O da Ergenekon davasının sanıklarından.

Yazısında Ergenekon duruşmalarından bazı sahnelere yer veriyor. O duruşmalar sırasında tutukluydu. 2009’dan 2013’e kadar, 4 yıl 9 ay tutuklu kaldı. Yazısında, o tutuklu günlerinden sahnelere değiniyor. O arada, mahkemenin sanıkların -Balbay da dahil- tutukluluklarının kaldırılmasına ret kararının gerekçesi olarak “sanıkların kaçma” ihtimalinin gösterildiğini belirtiyor. Ama sonraki aşamaya gelip şunu da hatırlatıyor:

Yargı sürecinin sonunda Ergenekon davalarının beraatle sonuçlandığını. Ama daha sonra o kararları öneren savcılar ile veren hâkimlerin bir kısmı hakkında da şu bilgiyi veriyor:

Onların bir kısmı hakkında da sonradan dava açılacakmış. Ama davaya katılamayacaklarmış. O yüzden Yargıtay, haklarındaki davayı ayırmış.

“Neden?” diye sorup cevabını veriyor Balbay.

“Neden mi? Onlar şimdi kaçak.”

Evet o dönemin bazı savcı ve hâkimleri, malum, FETÖ davasıyla ilgili olarak kaçak durumdalar da o yüzden.

Sonuç olarak: Halkımızın barış ve güvenlik içinde olduğu gibi, adalet içinde yaşamasının güvencesine sahip olması, her zaman kolay olmuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram yazısı... 19 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları