Ali Apaydın

Seçimler ve umut

04 Nisan 2024 Perşembe

Bilhassa 12 Eylül 2010 referandumundan beri yaşadığımız politik dönüşümler ekonomik, tıbbi, pedagojik ve mimari çöküntülerle baş başa bıraktı ülkemizi. Yangınlarını söndüremeyen, yurttaşlarına yardım edemeyen, akıl dışı ekonomik uygulamalar içinde fakirleştikçe fakirleşen, etnikçilik ve mezhepçilik söylemleriyle kutuplaştırılan, eğitimin köktendincilerce istila edildiği, hemen her alanda hukuk dışılığın normalleştirildiği, neofaşist karşıdevrimci güçlerin cüretlerinin alabildiğine arttığı bir ülkeye dönüştük süratle.

Tüm bunlar üst üste yaşanırken, “Artık yeter!” deneceği anın geldiğini sandığımız 2023 seçimlerinde, hiç beklenmedik bir şekilde felakete doğru koşar adım gider halde bulduk kendimizi! Belki de ülke tarihimizdeki en büyük travmalardan biriydi bu.

Bu büyük travmanın üzerinden henüz bir yıl geçmeden gerçekleştirilen yerel seçimlerde ise endişe içindeki demokrasi toprağımıza nihayet yeni umut tohumları ekmeyi başarabildik. Şimdi toprağın içine yerleşen bu tohumları yeşertebilmek için hem yeni politik aktörlerin hem de yeniden ve yenilenerek politikleşen yurttaşların kararlı çabalarına ihtiyacımız var.

***

Seçim sonuçlarının her birimizi umutlandırdığı açıktır. Umut, olumlu durumların olasılıkları ile olumsuz durumların olasılıklarına karşı daima eşit mesafede kalan bir kavramdır. Bu mesafeyi olumlu durumlar lehine kat edebilmemiz için umudumuzu umut olmaktan çıkarmak ve onu somut bir gerçek yapmak zorundayız şimdi! Bunun için seçim sonuçlarını en doğru şekilde anlamalıyız.

Bu seçim sonuçları göstermiştir ki serbest ikiyüzlülüğe dayalı kirli ilişkilerle yürütülen politik ilişkilere son verilmesini isteyen bir seçmen kitlesi Türkiye’de de vardır. Ve bu seçmen kitlesi, karşıdevrimi demokratik bir şekilde durdurmak için söz konusu olanın basit bir aritmetik hesabı değil doğru bir cebir denklemi olduğunu tüm partilere açık şekilde göstermiştir. Seçmenleri kendilerinin birer mülkü olarak gören politik aktörlere karşı verilebilecek tepki açık şekilde verilmiş ve seçmenlerin çoğunluğu kimsenin mülkü olmadığını yüksek sesle haykırmıştır!

Bununla birlikte ne denli etkileyici bir sonuç alınmış olunursa olunsun karşıdevrimin cüretinin bir seçim sonucuyla azalacağını sanmak kuşkusuz ki safdillik olur. Çünkü ülke yönetimimiz halen köktendinci, neofaşist heveslerle dolu bir iktidarın ellerinde kıvranıyor halen ve bu iktidar cüretini aşmış halde yaşıyor uzunca bir süredir.

Böyle bir süreçte ülkemiz için yeni politik perspektifleri acilen açabilecek ufuklara ihtiyacımız var. Kuşkusuz, bu ufuklar dayanışma ve yeniden dağıtım araçları güçlendirilerek açılabilir. Bunun için derhal somut ve sembolik adımlar atılmalıdır. Sözgelimi böyle bir ekonomik tabloda, tüm belediye çalışanlarına 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramında +1 maaş ikramiye bir hak olarak tanımlanabilir ve bu şekilde iktidar üzerinde bu hakkın tüm emekçiler için geçerli olması adına gerekli politik baskı sağlanabilir. Birkaç konser ve gösteriyle geçiştirilen 23 Nisan kutlamaları tüm klişelerden uzakta Anadolu Devriminin gözbebeği olan TBMM’nin önemi üzerine toplu şekilde organize edilen bir kutlamaya dönüştürülebilir ve Anadolu Devriminin başlangıcını sembolize eden 19 Mayıs’ta ülke gençliğini mobilize edecek coşkulu etkinlikler düzenlenebilir. Tüm bunları yapmak asla zor değildir! Bunlar için yerel yönetimlerin büyük kısmını eline geçiren muhalefetin elindeki olanaklar fazlasıyla yeterlidir!

***

Kanımca 1 Nisan 2024 Türkiye’si için en iyi ifadelerden biri tam 376 yıl önce 17. yüzyıl filozoflarından Blaise Pascal’ın kardeşi Jacqueline’le ablaları Gilberte Périer'e birlikte yazdıkları mektupta geçen şu ifadeyle açıklanabilir:

Il faut que nous nous servions du lieu même où nous sommes tombés pour nous relever de notre chute.

Düştüğümüz yerden kalkmak için düştüğümüz yeri kullanmalıyız.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye bu değil! 31 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları