Ali Apaydın

‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

28 Kasım 2024 Perşembe

9 Eylül 1944’te, yani Paris’in kurtarılmasından sadece 16 gün sonra işgal sırasındaki direniş yayınlarından biri olan Les Lettres françaises’de yayımlanan La République du silence (Sessizliğin Cumhuriyeti) adlı yazısına “Hiçbir zaman Alman işgali altındaki kadar özgür olmadık” diye başlar Jean Paul Sartre.

Türkiye’de sıklıkla bu ilk cümlesi alıntılanan ve bu yüzden çoğu kişi tarafından çok yanlış bir şekilde yorumlanan bu sözlerin ne ifade ettiğini yazının devamında çok net anlarız:

“Nazi zehri düşüncelerimize sızdığından beri her doğru düşünce bir zaferdi; çok güçlü bir polis gücü bizi susmaya zorlamaya çalıştığından, her söz bir ilke beyanı olarak değerli hale geldi; avlandığımız için her eylemimiz bir bağlılığın ağırlığını taşıyordu. Mücadelemizin çoğu zaman acımasız koşulları, sonunda insanlık durumu dediğimiz bu parçalanmış, dayanılmaz durumu kılık değiştirmeden ve peçe olmadan yaşamamızı sağladı. Mutlu zamanlarda ustaca maskelediğimiz sürgünü, esareti, özellikle de ölümü, endişelerimizin daimî nesneleri haline getirdik; bunların önlenebilir kazalar, hatta sürekli değil, dış tehditler olduğunu öğrendik (…) Ve her insanın kendisi için yaptığı seçim, ölüm karşısında yapıldığı için sahiciydi, çünkü her zaman ‘Ölümden daha çok…’  şeklinde ifade edilebilirdi.”

Peki, ülkemizin bugününe uyarlayamaz mıyız bu ifadeleri? Karşıdevrim zehri düşüncelerimize sızdığından beri her doğru düşünce bir zafer değil mi bizim için şimdi? Olağan zamanlarda ustaca maskelediğimiz endişelerimizle yüzleşmiyor muyuz bugünlerimizde?

Filozof, yazısının devamında insanın sınırının “Oedipus ya da aşağılık kompleksi” gibi birtakım psikolojik eşiklerinin değil “özgürlüğünün sınırı” olduğunu belirtir. Ona göre işgal altındaki olağandışı zamanlar sayesinde olağan zamanlarda kaçtığımız sorularla yüzleşerek “insanın kendisi hakkında edinebileceği en derin bilginin eşiği”ne gelinmiştir. Çünkü işgal altındayken, “tek bir sözcük on, yüz tutuklamayı kışkırtmaya” yetmekte, en sıradan insan ile en yetkili insan aynı risk düzeyinde eşitlenmekteydi.

“Bu yüzden Direniş gerçek bir demokrasiydi” diye ifade ediyor Sartre; çünkü bu dönemde tüm yurttaşlarca üstlenilen sorumluluk, özgürlüklerin ortaya çıkışını sağlamıştı, yapılan her seçim en radikal koşullarda yapıldığından sahici bir seçimdi...

Filozof metnin sonunda olağandışı zamanlarda yaşanan bu gerçek demokrasiyle “Sessizlik ve Gece Cumhuriyeti” diye adlandırdığı “en güçlü cumhuriyet”in kurulduğunu söyler. Kurumları tüm işlevini kaybetmiş ya da tümüyle yok olmuş olmasına rağmen ve “her an Nazizm’e karşı savunmak” zorunda kalınan bir cumhuriyet olmasına rağmen, bu cumhuriyet, “en güçlü cumhuriyet”tir! Çünkü “Yurttaşların her biri, herkese borçlu olduklarını ve yalnızca kendilerine güvenebileceklerini” fark ederek “kendi tarihsel rolünü yerine” getirmiş ve “zalimlere karşı, çaresizce kendisi olmayı” üstlenmiş halde “kendi özgürlüğünde kendini seçerek, herkesin özgürlüğünü” seçmiştir. 

Ne kadar da benziyor bugünümüzün Türkiye’sine! İşte bugün ülkemizde bizler de gerçek bir demokrasiyi yaşıyoruz sokaklarda, Emre Kongar’ın sık sık belirttiği gibi demokrasiyi yerelden yeniden kurmaya çalışıyor ve böylece cumhuriyeti, en güçlü cumhuriyeti inşa ediyoruz ev ev, sokak sokak! Çünkü kurumlarının tüm işlevini kaybettiği hatta bir bir yok edildiği bu zamanlarda her an karşıdevrim güçlerine karşı savunmak zorunda olduğumuz bir cumhuriyetin içinde yaşıyoruz.

Geçen yüzyılın en değerli kalemi bu tarihi metnini, işgalden kurtuluş sonrasında “başka bir cumhuriyetin eşiğinde” olunduğunu belirterek “Sessizlik ve Gece Cumhuriyeti’nin katı erdemlerini güpegündüz korumasını umamaz mıyız?” diye noktalıyor. Peki, Türkiye olarak biz karşıdevrimin hiç olmadığı kadar güç kazandığı bugünlerde kurduğumuz gerçek demokrasiyi, gerçek cumhuriyeti kurumlarıyla, ilkeleriyle ve değerleriyle, kısacası tüm erdemleriyle yeniden kuramaz mıyız?

*** 

Bu cumartesi Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan FKSD 8. Sonbahar Buluşması’nda özgürlüğün filozofu Sartre’dan hareketle özgürlüğün felsefesi konuşulacak. Felsefe Kültür Sanat Derneği, Muğla Büyükşehir Belediyesi ve belediye bünyesindeki Muğla Felsefe ve Yaşam Akademisi iş birliğinde düzenlenen buluşmaya başta Muğlalılar olmak üzere ilgili herkes davetlidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye bu değil! 31 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları