Yüzde Ellinin Ayaklanışı...

03 Haziran 2013 Pazartesi

Hesap tutmadı…
Tek başına iktidar”dan, “yandaşlarının dışındakileri hiçe sayma özgürlüğü”nü anlayan bütün gaflet yolcularının baş hedefi aynıdır: Kendilerinden olmayanların ne pahasına olursa olsun “sessiz” kalmalarını sağlamak.
Çünkü sınırsız bir buyurganlık, demokrasiye özü açısından aykırı olan “
ben” sözcüğünü bulunduğu makamda sanki demokrasinin en doğal gereklerinden birinden söz ediyormuşçasına doğal bir tavırla kullanmak, ancak karşıtların sessiz kalmaları halinde olasıdır.
Ama bu hesabın dünya demokrasi tarihinde sonrasız tuttuğuna hiç rastlanmadı. Ve yine dünya demokrasi tarihinde bunu son kanıtlayan son ülke, Türkiye Cumhuriyeti oldu.
Bu ülke, on yıldır bir genel seçimde oyların yüzde ellisini almanın, geriye kalan yüzde elliyi hiçe saymak özgürlüğü anlamına geldiğine iman etmiş bir iktidarla yönetiliyor. Ve bu iktidar, bugüne kadar geriye kalan yüzde ellinin sessiz kalması için elinden geleni yaptı.
Hakkını yememek gerek: Düne kadar başarılı da oldu.
Son olaylar sırasında bir polis görevlisi, zor kullandığı bir genç eylemciye şöyle demiş: “
Şimdi artık sokağa çıkmamayı öğrenirsiniz…”
O görevli haklıydı.
Çünkü bağlı bulunduğu iktidarın okulunda öyle eğitilmişti: “
Vatandaşa gerektiğinde sokağa çıkmamayı öğreteceksiniz…”
Gelgelelim, yanlış eğitilmişti. Çünkü ona, sokağa çıkmamayı öğreteceği vatandaşın, imamın sözünden her ayrılmanın günah sayıldığı bir cemaatin üyesi değil, fakat 1923’ten bu yana adı
‘Cumhuriyet’ olan bir yönetim altında yaşayan bir toplumun bireyi olduğu öğretilmemişti.
O cumhuriyet, kuruluşundan bugüne elbet birtakım aksaklıklarla karşılaşmış olabilir. Hele çok partili demokrasi yolunda ilerlerken, kimi sınavlarda bütünlemeye kalmış olabilir. Ama bütün bunlar, o toplumda yaşayan birine doksan yıllık bir geçmişi unutturmaya yetmez. Yaşanmışlıklar ve yaşantılar, zamanla kişisel deneyimlere dönüşür ve edinilmiş deneyimlerin etkisini kimliklerden silebilmek olanaksızdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşarken gerçekleştirdiği eylemler ne kadar net ise kendisinden sonraya, yani mirasına ilişkin söyledikleri de o kadar saydamdır: “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır…”
Geride bıraktığımız son birkaç gün, Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmekte ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü o gençlik, zamanı geldiğinde ve kendisinden düzmece simgelere inanması istendiğinde, örneğin
II. Abdülhamid istibdadının gericilik ve baskı kalelerinden biri olan Topçu Kışlası ona “tarihi eser” diye yutturulmaya kalkıldığında, “yüzde ellinin sessizliği”ni bozmakta bir an bile tereddüt etmedi!
Son birkaç günde yalnızca “
bazı olaylar” olmadı; geleceğimizin tarihini de belirleyecek bir “kısa tarih” yazıldı. Umarım bu tarih, ilgili bütün taraflarca “doğru” okunur!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları