'Yaşayan' Bir Atölyeden İzlenimler...

04 Kasım 2011 Cuma
\n

Latince-Fransızca kökenli atölyekelimesinin karşılığı, sözlüklerde genel olarak çalışma mekânıveya yaratıcılık ürünü bir etkinliğin gerçekleştirildiği bir yer diye veriliyor. Sözcüğün sanat ile ilişkisi ise varlığını ortaçağa borçlu. Ortaçağda Avrupadaki manastırların bünyesinde yer alan atölyeleri ve bu mekânlarda filizlenen usta çırak ilişkilerini daha sonra Rönesans, çok önemli bir miras niteliğiyle devralıp geliştiriyor.

\n

Bu atölyeler üzerine yıllar boyunca okuduklarım, kafamda bazı imajlar oluşturmuştu. Bir usta ve onun çevresinde kümelenen genç öğrenciler, sessizliğin ve huzurun egemen olduğu bir mekân, yaşanan her ana damgasını vuran bir sanatsal üretim çabası, bu imajların ortak noktalarıydı. Bu arada bazı ressam dostlarımın atölyelerini görme, havasını koklama fırsatım da olmuştu. Ama onlar, içinde öğrencilerin bulunmadığı, sahiplerinin tek başlarına çalıştıkları mekânlardı.

\n

Öğrenci yetiştiren atölye örneği ile karşılaşmam ise, dört, beş yıl kadar önce Ümit Çırak Modern Oyunculuk Teknikleri Atölyesine adım atmamla gerçekleşti. Ümit Çırak ile tanışmamı, artık aramızda olmayan çok büyük bir ustaya, Beklan Algana borçluyum. Beklan Hoca, o sıralarda bir senaryo arayışı içersinde olan Ümit Çıraka, benim Kıyıda Yaşamakadlı romanımı okuyup uzun metrajlı bir film senaryosu hazırlamasını önermişti. Ümit Çırak ile birlikte hayatıma gerçek bir sanat âşığı, bir sinema dervişi ve tam anlamıyla bir kitap kurdu girdi. Kıyıda Yaşamak romanının onun elinden çıkan senaryosu, nefis bir metin oldu. Daha sonra film, bazı olanaksızlıklar nedeniyle çekilemedi; fakat Ümit Çırak benden, atölyesinde kuramsal dersler vermemi istedi. Düşünceden İmgeye Sanat Eserinin Oluşumuna Eleştirel Bakışadını verdiğimiz dersler böyle doğdu. Ondan sonra Ümit Çırak ile atölyesi, hayatımdan hiç çıkmadı. O atölyedeki derslere, bir vakıf üniversitesinde görev almam nedeniyle iki yıl kadar ara verdim. Benim için her bakımdan düş kırıklığı olan o üniversiteden hazin ayrılışımdan sonra ise tekrar, çok özlenmiş bir yuvaya geri dönercesine, Ümit Çırak Atölyesine koştum. Ama bu kez, beni o atölyeye bunca derin bağlarla bağlayan nedenler üzerinde düşünme gereğini duydum. Bundan böyle daha yararlı ve oranın atmosferine de daha layık olabilmek için.

\n

Ümit Çırak Atölyesini bitirenlere herhangi bir diploma ya da sertifika verilmiyor. Ümit Hocanın böyle bir amacı da zaten hiç olmadı. Fakat çok önemli bir başka amacı gerekleştirmekte: O atölyenin öğrencilerine, ilerde kendi kendilerine verecekleri diplomalar için rehberlik hizmeti sunuluyor. Ümit Hoca, yeni öğrencileriyle karşılaştığında, onlara paket programlar vaat etmek yerine, söze: Söyle bakalım, sen, kimsin?” sorusuyla başlıyor. Yani Sokratesin: Kendini bil!” buyruğuna bir atıf; hem de artık insanların kendilerini bilmelerinin hiç önemsenmediği bir dünyada ve bunun engellenmeye çalışıldığı bir iklimde! Ümit Çırak, ilerde içerisinde farklı karakterler yaratmaya soyunabilecek gençlerden, önce kendi karakterlerini her yönüyle sorgulayabilmelerini bekliyor sonradan karakterleri taklit yoluyla oluşturmalarını daha baştan engellemek için. Bu atölyede, gerçek anlamda bir imece, insan sevgisiyle yoğrulmuş bir ortak üretim atmosferi yaratılmış. Bilgilenmenin yolları ise, daha önce nelerin bilinmediğinin ve gerekeni bilmenin yollarının açıkça tartışılmasından geçiyor.

\n

Bana gelince, hayatımın yetmiş yılını geride bıraktıktan sonra böyle bir Rönesans atmosferini koklayabilmek, sanırım başlı başına bir mutluluk kaynağı!

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları