Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tarih ya da Darwin’in Kaplumbağası...

17 Şubat 2014 Pazartesi

“Bir oyunu anlatmak” ile ilgili bir gerçeği bir kez daha anladım.
Geçen hafta, ünlü İspanyol oyun yazarı Juan Mayorga’nın “Kaplumbağa adlı oyununu Trump Tower Tiyatro Salonu’nda, Ali Poyrazoğlu’nun rejisi ve oyunculuğu ile izlerken...
Seyredilmiş’ bir temsil söz veya yazı ile anlatılamıyor. Söz ve yazı, sadece seyredilmiş oyuna bazı atıflarda bulunmaya yetiyor, o kadar. Gerisi, yani o tiyatro olayının bütünü, ancak onu tiyatro salonunda yaşamakla kavranabiliyor. Ve asıl doğal olan da belki böylesi.
Hele Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu tarafından sergilenen “Kaplumbağa” adlı bir oyun varsa karşımızda; hele tamamını seyrettikten sonra, sahnedeki son sözlerin de yankılanmasının ardından içimizden yükselen ses, yalnızca tek bir soru sormaya yetiyorsa: “Bu oyunun, bu temsilin neresi mükemmel değildi ki!”
Oyunu anlatacak değilim. Benim anlatmamla, herhangi bir kalemin anlatmasıyla anlaşılabilecek ve anlatılabilecek bir oyun değil. İsteyen gider görür ve tiyatro şöleninin bir parçası olur. Ben sadece birkaç ipucu vermek niyetindeyim. Bir kusursuzluğa değgin birkaç ipucu.
Oyunun başkişisi, kahramanı, tarih. Evet, bildiğimiz tarih. Ya da daha kesin deyişle, dünya tarihinin son iki yüz yıllık bölümü. İki saatlik ve iki perdelik bir akışın içine Fransız İhtilali’nden bu yana hemen her şey sığdırılmış. İhtilal, Ekim Devrimi, iki dünya savaşı, Hitler faşizminin yükselişi ve çöküşü, Nazilerin ölüm kamplarının dehşeti – ve sonra, çok şükür artık savaşlar bitti!’ derken Vietnam’dan bugüne hiç bitmeyenler.
Darwin tarafından uzak adalardan birinden getirilmiş kendi halinde, bildiğimiz bir kaplumbağa iken, Birinci Dünya Savaşı’nda yediği zehirli gazlar yüzünden ‘evrim geçirip’ yarı insanlaşmış Harry Robinson (Ali Poyrazoğlu), Fransız İhtilali’nden Guernica’ya, Picasso’ya ve Hiroşima’ya kadar her şeyi yaşamış bir canlı tarih. Yolu, o iki yüz yılın sonunda, dünya tarihini konu alan üç ciltlik dev eserinin son cildini yazmakta olan tarih profesörü ile kesişiyor. Ve ondan, kendisini yeniden vatanına, eski adasına götüreceğine dair söz aldıktan sonra, bu iyiliğin karşılığı olarak profesörün tarih yanlışlarını düzeltmeye başlıyor. Ve oyun, o andan itibaren resmi tarihlerin ne kadar aldatıcı olduğunu yansıtan bir gerçek tarih aynasına evriliyor. Ve biz seyirciler, o andan itibaren artık doğrudan tarihin kendisini sorgulamaya başlıyoruz. Tarih karşısında, başta farkına bile varmaksızın, kendi tutumlarımızı almaya başlıyoruz. Almaya zorlanıyoruz. “Kaplumbağa”, dünya tarihinin son iki yüzyılını izleme bağlamında seyircisine bütün özgürlükleri sunuyor – bir tek özgürlük dışında. Gördüklerimiz üzerinde düşünmeme gibi bir özgürlüğümüz yok! Yani karşımızda, iki saat ve iki perde boyunca saat gibi işleyen bir sahne trafiği içersinde, sırılsıklam bir politik tiyatro var – günlük siyasi olayların anaforunda yitip gitmeyi değil, dünyanın tamamını tarihsel-toplumsal bir büyütecin altına almayı amaçlayan bir politik tiyatro.
Bu kadar – gerisi salonda!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları