Tarih ve Yalan...

16 Aralık 2011 Cuma
\n

\n

Doğan Kuban Hoca, geçenlerde tarih ile yalan ilişkisi üzerine çok önemli bazı saptamalarda bulundu. Bu saptamaların ışık tuttuğu yolda ilerlemeye hazırlandığım sırada ve geçen haftaki hastalığımın yüksek ateşli gecelerinden birinde kitaplığımı turlarken, ellerim ünlü Avusturyalı kültür tarihçisi Egon Friedellin (1878-1938) Yeniçağın Kültür Tarihi” (“Kulturgeschichte der Neuzeit”) adlı başyapıtına takıldı. Böylesine kapsamlı ve derinlikli eserler, her yeni okumada farklı bakış açılarına ve yeni bilgilere gebedirler. Hele kitabın yazarı, Friedell gibi, örneğin: Tarihler, aslında şairler tarafından yorumlanmalı ve kaleme alınmalı!” diyebilecek kadar alışılagelmiş klişelerden uzak ise söz konusu kitapların bilgi doğurganlığı daha da artar.

\n

O gece benim için de böyle oldu. Üşüye titreye kendimi bir koltuğa atıp Yeniçağın Kültür Tarihinin Büyük Fransız Devrimini ve I. Napoleon dönemini konu alan bölümünü (kim bilir kaçıncı kez!) okumaya koyuldum. Ve okudukça, tarih ile yalan arasındaki ilişki bağlamında kafamda uyanan yeni sorulara kaç yıldır aşinası olduğum sayfalardanyenicevaplar gelmeye başladığını hissettim.

\n

Ama önce şu tarih ve yalanilişkisi üzerinde, kitaptan bağımsız duralım. Ve soralım: Yalan tarih nasıl olur? Ya da: Tarih, ne zaman yalana dönüşür? Birinci olasılık: Herhangi bir amaçla -örneğin kökleşmesi istenen bir yönetime yasalbir zemin hazırlamak için- geçmişin olgularını çarpıtır, olanları olmamış, olmamışları da olmuş gibi gösterir ve yalan bir tarih inşa edersiniz. Böylesi, işin en kolayı. Peki ama, tarihin bir yalana dönüşmesi, sadece bu olasılıkla mı sınırlıdır? İşte bence bu noktada karşımıza ikinci şık çıkıyor ve o şık da şu: Elimizde belli bir zamanda, zamanı açısından doğruyazılmış bir tarih vardır; bu tarih, hiçbir olgu çarpıtılmadığından ve o olgulara bağlanan yorumlar da hem geçerli kavramlara hem de uygulamalara aykırı kaçmadığı için doğrudur.

\n

Peki, böyle bir tarih, bir kez doğru yazıldığı için artık kapağı kapatılmış bir dosya sayılmış ve gelecek zamanlara hep böyle hazır bir paket niteliğiyle, içeriği bir zamanlarki doğruluğu nedeniyle hiç denetlenmeksizin ve özellikle kavramsal düzeyde, yeni yorumların tartışma potalarına götürülmeksizin devredilirse, günün birinde kimi açılardan doğruluk yitimineuğrayabilir, dahası yalan söylemeye başlayabilir mi?

\n

Egon Friedell, Büyük Fransız Devriminin direkleri sayılan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini işte böyle sorularla yeniden masaya yatırıyor; bu arada sonuncusunun siyasi açıdan bir yana bırakılmasını salık verdikten sonra, ilk iki ilke konusunda şöyle diyor: Fransız Devrimi, eşitliği getirmedi; yalnızca eşitsizliğin bir başka ve çok daha kötü biçimine, kapitalist eşitsizliğe yol açtı. Fransız Devrimi, özgürlüğü de getirmedi, fakat eski rejimin düşünceye yönelik acımasız sansürünü, ama bu kez özgürlük adına ve çok daha sert önlemlerle, uygulamayı sürdürdü. Herkese şunu sordu: Özgürlükten yana mısın? Ve karşısındakinden net bir yanıt alamadığında da ona eskisi gibi tutuklama emriyle değil, fakat giyotinle karşı çıktı…”

\n

Yukarıdaki satırlar elbette sadece belli bir bakış açısının ürünüdür ve bu yüzden tartışmaya açıktır; fakat aynı satırlar, zaman içersinde hiç yeniden yorumlanmayan tarihlerin üzerine nasıl bulutların düşebileceğinin açık göstergesidir.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları