Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Sözün Bittiği Yer' ve Modern Sanat...
“Sözün bittiği yer”; ya da “sözcüklerin yetersiz kaldığı yer”.
\nGünlük hayatta çok kullandığımız iki söylem. Bir durumu veya olguyu dile dökemediğimiz zamanlarda. ‘Söyleyememe’nin ya da ‘anlatamama’nın vebalini, doğuştan içimizde taşıdığımız bir bencillik gereği hemen araçta, yani dilde aramak alışkanlığı gereği. Anlatamıyorsak eğer, nedeni mutlaka sözcüklerde veya dildedir. Yani bizim, sözcükleri ya da dili kullanma bağlamındaki yetersizliğimiz diye bir olasılık düşünülemez.
\nHalbuki aslında ‘biten’, bizim sözcük dağarcığımızdır; yetersiz kalan da yine bizim dilimizdir. Ama bunun bilincine varsak bile, bu, yorucu, bizi çok daha fazla çaba harcamaya zorlayıcı bir bilinçtir. Karşılaştığımız, hayatımızın sıradan akışının, o güne kadar tanış olduğumuz, edindiğimiz deneyimlerin dışında kalan bir durum veya olaydır. Ve bu anlamda, ama yalnızca bu anlamda, yazımın başında yer verdiğim söylemler doğrudur. O güne kadar bildiğimiz sözcükler, uygulayageldiğimiz sözdizimi, alışkın olduğumuz üslup, yetersizdir.
\nBöyle bir durumda yapmamız gereken, dilimizdeki sözcüklerin sayısı bildiğimiz sözcüklerin sayısı kadardır ya da dil, yalnızca benim bildiğim sözcüklerden oluşur gibisinden gerçek dışı yargılara varmak yerine, dilimizde bulunan, ama henüz bilmediğimiz sözcüklerin ufkuna yelken açmak, dilin o sözcüklerden oluşma denizlerinde yapılacak bir yolculuğun serüvenini göze almaktır. Bunları yaptığımız takdirde bir an gelir, ‘sözün bittiği’ veya ‘sözcüklerin yetersiz kaldığı yer’in aslında hiç olmayan, sadece üşengeçliğimizin ya da bilmemekte direnme alışkanlığımızın ürünü bir yanılsama anlamına geldiğinin bilincine varırız.
\n‘İç yaratım sürecimiz’, başlamıştır.
\nYaratma eyleminin her türünün gürültülü patırtılı olması, ‘sanat eseri’ teriminin parıltılarıyla bezenmesi gerekmez. Kendi düşünsel düzlemimizde, ilk kez karşılaştığımız, bu yüzden de dağarcığımızdaki sözlük birikimiyle, dilin –kullandığımız, hangi dil ise– o güne kadar bildiğimiz kadarıyla anlatamadığımız bir olguyu veya durumu, sözde ve dilde yeni bir öğrenme ve bilme serüveniyle anlatmayı başarmamız da bir yaratma eylemidir.
\nBöyle bir eyleme girişmekten kaçınmanın sonucu ise, bir dili haksız yere anlatamamakla veya yetersiz kalmakla suçlamaktır. Böyle temelsiz bir suçlama üzerine ‘yeni’ bir dil inşa etme girişimi ise, işin özünde daha en baştan bir ‘dil bilinçsizliği’nin ya da ‘dil bilgisizliği’nin yatması nedeniyle, başarısız kalmaya, çoğu kez bir yapmacıkla veya yeni bir ‘anlatamama durumu’ ile sonuçlanmaya yargılıdır.
\nPeki, özellikle iki dünya savaşının ardından, ‘artık eski dillerle anlatılamayacak’ durumların ortaya çıktığı gerekçesiyle yeni dil arayışlarını yoğunlaştıran ‘modern sanat’, yukarıdaki hesaplaşmaları ne ölçüde yapmıştır?
\nBu konuyu birlikte deşeceğiz.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Bakan Tekin'den, İmamoğlu'na 'kreş' yanıtı