'Sözün Bittiği Yer' ve Modern Sanat...

08 Temmuz 2011 Cuma
\n\n\n

Sözün bittiği yer”; ya da sözcüklerin yetersiz kaldığı yer”.

\n

Günlük hayatta çok kullandığımız iki söylem. Bir durumu veya olguyu dile dökemediğimiz zamanlarda. Söyleyememenin ya da anlatamamanın vebalini, doğuştan içimizde taşıdığımız bir bencillik gereği hemen araçta, yani dilde aramak alışkanlığı gereği. Anlatamıyorsak eğer, nedeni mutlaka sözcüklerde veya dildedir. Yani bizim, sözcükleri ya da dili kullanma bağlamındaki yetersizliğimiz diye bir olasılık düşünülemez.

\n

Halbuki aslında biten’, bizim sözcük dağarcığımızdır; yetersiz kalan da yine bizim dilimizdir. Ama bunun bilincine varsak bile, bu, yorucu, bizi çok daha fazla çaba harcamaya zorlayıcı bir bilinçtir. Karşılaştığımız, hayatımızın sıradan akışının, o güne kadar tanış olduğumuz, edindiğimiz deneyimlerin dışında kalan bir durum veya olaydır. Ve bu anlamda, ama yalnızca bu anlamda, yazımın başında yer verdiğim söylemler doğrudur. O güne kadar bildiğimiz sözcükler, uygulayageldiğimiz sözdizimi, alışkın olduğumuz üslup, yetersizdir.

\n

Böyle bir durumda yapmamız gereken, dilimizdeki sözcüklerin sayısı bildiğimiz sözcüklerin sayısı kadardır ya da dil, yalnızca benim bildiğim sözcüklerden oluşur gibisinden gerçek dışı yargılara varmak yerine, dilimizde bulunan, ama henüz bilmediğimiz sözcüklerin ufkuna yelken açmak, dilin o sözcüklerden oluşma denizlerinde yapılacak bir yolculuğun serüvenini göze almaktır. Bunları yaptığımız takdirde bir an gelir, sözün bittiğiveya sözcüklerin yetersiz kaldığı yerin aslında hiç olmayan, sadece üşengeçliğimizin ya da bilmemekte direnme alışkanlığımızın ürünü bir yanılsama anlamına geldiğinin bilincine varırız.

\n

İç yaratım sürecimiz, başlamıştır.

\n

Yaratma eyleminin her türünün gürültülü patırtılı olması, ‘sanat eseri teriminin parıltılarıyla bezenmesi gerekmez. Kendi düşünsel düzlemimizde, ilk kez karşılaştığımız, bu yüzden de dağarcığımızdaki sözlük birikimiyle, dilin kullandığımız, hangi dil ise o güne kadar bildiğimiz kadarıyla anlatamadığımız bir olguyu veya durumu, sözde ve dilde yeni bir öğrenme ve bilme serüveniyle anlatmayı başarmamız da bir yaratma eylemidir.

\n

Böyle bir eyleme girişmekten kaçınmanın sonucu ise, bir dili haksız yere anlatamamakla veya yetersiz kalmakla suçlamaktır. Böyle temelsiz bir suçlama üzerine yenibir dil inşa etme girişimi ise, işin özünde daha en baştan bir dil bilinçsizliğinin ya da dil bilgisizliğinin yatması nedeniyle, başarısız kalmaya, çoğu kez bir yapmacıkla veya yeni bir anlatamama durumu ile sonuçlanmaya yargılıdır.

\n

Peki, özellikle iki dünya savaşının ardından, artık eski dillerle anlatılamayacakdurumların ortaya çıktığı gerekçesiyle yeni dil arayışlarını yoğunlaştıran modern sanat’, yukarıdaki hesaplaşmaları ne ölçüde yapmıştır?

\n

Bu konuyu birlikte deşeceğiz.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları