Sırılsıklam Tiyatro...

05 Nisan 2013 Cuma

Erdem Şenocak sırılsıklam tiyatro yapıyor.
Seyyar Sahne’de. Değerli yönetmeni
Celal Mordeniz ile birlikte. Ama sahnede tek başına. Sahneye çıktığı andan başlayarak yaptığı, sanki yalnızca bir oyun sergilemek değil, fakat seyirciye, “Tiyatro işte budur!” diye başlayan bir söylev vermek. Sessiz, ders verir gibi olmaktan çok uzak ama tiyatro özüyle dolu bir söylev. Oynadığı oyunun adı ne olursa olsun. Karşımızda önce tiyatro var. Bir de Erdem Şenocak adında, tiyatronun ne olduğunu anlatan gerçek bir “tiyatro insanı”.\t
Böyle bir edime yalnızca
“oynamak” demek, çok yetersiz. Erdem Şenocak, içinde inşa etmiş olduğu, ancak katıksız tiyatro insanlarının inşa edebilecekleri türden bir “tiyatro dünyası”ndan yola çıkarak sahnede dünyalar yaratıyor. Her gün yaşadığımızdan farklı ama ona sıkı sıkıya kenetlenmiş dünyalar.
Cumhuriyet’in Pazar ekinde,
Esra Açıkgöz’ün söyleşisi ile Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar”ını seyrettiğim geceye dönüyorum. “Şimdi size bir tiyatro anlatacağım…” diye başlamış Esra Açıkgöz söyleşisine ve sonra devamını şöyle getirmiş: “…dekorun ve müziğin, hatta neredeyse ışığın bile olmadığı sahnede koca bir dünya yaratılan bir oyun bu. Mimarları Seyyar Sahne’nin oyuncusu Erdem Şenocak ve yönetmeni Celal Mordeniz. Şenocak, bir köşede sessizce oturmuş. Herkes oturup da sahneye yöneldiğinde başka bir insan çıkıyor içinden, artık her kimse hayat verdiği. Mesela şimdi, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ındaki ‘Hikmet Benol’ o. Sadece iki salıncakla koca bir dünya kuruyor bize, elleri, ayakları, hatta her parmağı bir karakter…”
2011 Ekim’inde, TvNet’teki söyleşisinin bir yerinde Erdem Şenocak,
“Bizim derdimiz herhalde öncelikle kendimizle…” demiş ve şunları da eklemiş: “Hani, derdimiz işte Türk toplumunu aydınlatmak, karanlık köşeleri aydınlığa taşımak falan gibi şeyler söylemek belki fiyakalı olabilirdi ama bizim özelde en önemli derdimiz kendimizle, sürekli olarak kendi sınırlarımızı bilmek hem de o sınırları aşmak…” Bu noktada, Sokrates’in o ünlü “Kendini bil!” çağrısına yapılan atıf hemen somutlaşıyor. Zaten Seyyar Sahne, çalışmaları bağlamında felsefeye sıkça atıfta bulunan bir topluluk. Gerek tek kişilik oyunlarında gerekse toplu gösterilerinde ve kişilik çözümlemeleri düzleminde kendini hemen belli eden derinlik de felsefe ile bu yakınlıktan kaynaklanıyor.
Açıkgöz’ün söyleşisinde Şenocak, 2006 yılında girdikleri ustalaşma döneminde yaptıklarını şöyle anlatıyor:
“Oyuncu tekniği üzerinde yoğunlaştık. Oyun çıkarmasak da bir, iki sene, dört beş saat düzenli prova yaptık. Ustalaşmaya yönelik bir iki adım atabilmek bizi daha fazla araştırmaya sevk etti.” Bu satırları okuyunca, bir zamanlar Sevgili Beklan Algan’ın ünlü Barba Tiyatrosu’nun beş yıl yalnızca kendi aralarında çalışma ile geçen kuruluş dönemlerini anlatışındaki heyecanını hatırladım. Ve gerçek bir “edebiyat okuru”nun her zaman hedef aramaksızın okuyuşu ile, Seyyar Sahne’nin gerçek “tiyatro insanları”nın “oyun çıkarmasalar da” sürekli çalışmaları arasında benzerlik kurdum.
Başka türlü
“sırılsıklam tiyatro” yapabilirler miydi?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları