Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Seçkin Selvi Kültürü…

28 Nisan 2014 Pazartesi

Yetmişli yıllarımın başında -artık yetmiş iki yılı geride bıraktım- iç dünyamda daha önce yabancısı olduğum kimi duygularla tanıştım. Her şeyden önce, çok farklı bir yorgunluk duygusu. Bedensel olmayan, arada sırada, üstelik çoğunlukla hiç beklenmedik zaman parçalarında ruhsal dünyamın üstüne çöküveren bir yorgunluk. Dediğim gibi fiziksel değil, ama biraz uzun sürdüğünde, gitmemekte inat ettiğinde, bedenimi de etkileyen, örneğin aslında en istemediğim zamanlarda beni çalışmama ara vermeye zorlayan bir yorgunluk. Şimdilik çözümlemesini yapmaktan kaçınıyorum. Çünkü buna kalkıştığımda, daha sıklaşmasından, dalgalar halinde üstüme varmasından korkuyorum.
Bu yorgunluk duygusu ile eşzamanlı olarak, yeni bir ihtiyaçla tanıştım. Bu anlamda yorgun düştüğüm anlarda etrafıma bakınarak belli birini bulmak ve ona bakarak şöyle diyebilmek ihtiyacı: “Bak, sen yorgunum deyip elini eteğini bir şeylerden çekme peşindesin, ama o, devam ediyor, hem de yediği onca silleye rağmen!”
Bu anlamda olmak üzere, Seçkin Selvi ile başlangıcı yıllar öncesine dayanan dostluğumuzun yeni bir evresini yaşıyorum. Çünkü sözünü ettiğim “iç yorgunluk” anlarımda o, benim için: “Bak, sen yorgunum deyip elini eteğini bir şeylerden çekme peşindesin, ama o, devam ediyor, hem de yediği onca silleye rağmen!” diyebildiğim insan. Artık Seçkin Selvi’den direnmeyi de öğreniyorum.
Hayat, Seçkin Selvi’ye hiç cömert davranmadı. Hele en sevdiklerini elinden çok erken alma bağlamında, ona karşı neredeyse eşine pek az rastlanır bir acımasızlık sergiledi. Ama Seçkin Selvi, kaderin her darbesine yaşadığı iklimin kültürüne onyıllardır yaptığı yeni kültür üretimini katlayarak cevap verdi. Her biri de uzun sürmüş -ve de çoğu sürmekte olançevirmenlik geçmişini, tiyatro geçmişini, tiyatro hocalığı ve eleştirmenliği geçmişini, sanki hayattan yediği her darbe ile birlikte yeni bugünleri ile pekiştirip çoğalttı. Bütün bu alanlarda nitelikten hiçbir şey uğruna ödün vermedi. Bu alanlardan beni en çok ilgilendireni olan çeviride, çevirmenliği en yetkin düzeyde bir dil ustalığına dönüştürdü. Gelecekte Seçkin Selvi’nin çevirmenliğini hakkıyla değerlendirebilecek olanların, ondan bir dile yönelik bütün yozlaştırma girişimlerine ne kadar kararlı ve ne kadar etkin bir biçimde karşı konulabileceğini de öğreneceklerinden eminim.
Beethoven, Dokuzuncu Senfoni’yi bestelediği dönemde artık hiç duymamaktadır. O günlerde bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle der: “Tanrı, işitme duyumu elimden tümüyle almakla bana darbelerin en büyüğünü indirdiğini sanıyor. Ama ben ona öyle bir darbe hazırlıyorum ki, yediğinde tanrılığını şaşıracak!” – Artık hiç duymayan büyük besteci, senfoni bestelemeyi buna rağmen sürdürmekle kalmayacak, fakat son senfonisine bir de koro bölümü ekleyecektir!
Son zamanlarda içimde beliren her sinsi yorgunluk duygusu ile birlikte Seçkin Selvi’yi düşünüyor ve kendime: “Bak, o hâlâ ve her şeye rağmen üretiyor!” diyorum. Böylece Seçkin Selvi, bana belki de bir dostun dosta verebileceği en değerli armağanı vermiş oluyor: Bana, üretmekte direnmeyi öğretiyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları