Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Savaş ve Barış... (06.10.2014)

06 Ekim 2014 Pazartesi

Ünlü Alman tiyatro tarihçisi ve eleştirmeni Siegfried Melchinger (1906-1988), “Politik Tiyatronun Tarihi” başlıklı iki ciltlik eserinde, Yunan antikçağının üç büyük tragedya yazarından ilki olan Aiskhilos’un (İÖ 525-456) “Persler” adlı oyununu, politik tiyatronun en başına koyar.
Persler”, Yunanistan’a kadar gelmiş olan Perslerin bu ülkede uğradıkları büyük yenilginin öyküsüdür. Ancak olay örgüsü, zaferin galiplerinin kenti olan Atina’da değil, savaşta yenik düşen Perslerin başkentinde geçer. Acaba Aiskhilos, zafer kutlamalarının mutluluğu ile sarhoş olan Atina yerine, neden Perslerin matemli başkentlerini seçmiştir.
Melchinger’e göre bu seçimin nedeni, tümüyle politiktir. Çünkü tragedyanın yazarı Aiskhilos, bu eseriyle Atina sitesinin yöneticilerine ve halkına önemli bir uyarıda bulunmak istemiştir. Başka deyişle, savunma amaçlı bir savaşı çok büyük bir zaferle taçlandıran Atina’yı, bu zaferin sarhoşluğuna kapılıp yayılmacı bir saldırı savaşını açmaktan alıkoymayı hedeflemiştir. Yazarlığının yanı sıra aynı zamanda devlet işlerinde de deneyimli olan Aiskhilos’a göre savunma amaçlı bir savaş, zorunlu ve haklıdır. Ancak bu amacın ötesine geçilip yayılmacı hedefler güdülmeye başlandığında, savaş haklılığını da, zorunluluğunu da yitirir ve haklı savaşların yerini, antikçağın ünlü tarihçisi Herodotus’un (İÖ 484-425) deyişi ile “oğulların babalarını gömecek yerde babaların oğullarını gömdükleri” kıyımlar alır.
Tarih, Aiskhilos’u ve Herodotus’u haklı çıkaran örneklerle doludur. Ancak aynı tarih, neyse ki sayfalarında Mustafa Kemal gibi tümüyle savunma amaçlı bir “Milli Mücadele”nin kazanılmasının ardından, “Şimdi ilerleyip yitirdiğimiz öteki toprakları da geri alalım!” diyen komutanlarının söylediklerine kulaklarını tıkayıp ordularını Misakı Milli ile çizilen sınırlarda durduran komutan ve devlet adamlarına da yer vermiştir.
Mustafa Kemal’in bu tutum üzerine inşa ettiği “yurtta sulh cihanda sulh” politikası, gerek kendisine, gerekse kurulalı ancak birkaç yıl olmuş gencecik Türkiye Cumhuriyeti’ne 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bütün dünyada olağanüstü saygınlık kazandırmıştı. Ancak bu politika, bilindiği gibi, rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “bir koyup üç almak” amacıyla Türk ordusunu sınırların ötesine sürme hevesiyle birlikte sarsılmaya başladı. O zaman bu hevesin önüne doğrudan Türk ordusu set çekmişti. Günümüzde ise aynı Türkiye Cumhuriyeti, başta Sayın Cumhurbaşkanı ve onun Sayın Başbakanı’nın girişimleri ile Özal’ın dönemindekine göre çok daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya.
Turgut Özal’ın sınırların ötesinde savaş hevesine kapıldığı dönemde en azından henüz doğudaki sınırlarımızdan söz edebiliyorduk. Oysa bugün aynı yerde artık sınır diye çoktan delik deşik olmuş sınır çizgilerinden başka bir şey yok. Ayrıca, bir zamanlar Özal’a: “Dur!” diyebilmiş bir ordu da yok. Onun yerine, vesayetinden kurtulmuş olmakla övündüğümüz bir Silahlı Kuvvetler var. Yakın gelecekte neyin ve kimlerin vesayetine gireceğimiz ya da daha doğru bir deyişle, çoktan girmeye başladığımız ise, kapkara bir soru işareti!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları