Nefret Kültürü veYarının Tarihi (1)

10 Haziran 2011 Cuma
\n

\n

Yanılmıyorsam, tarihin Oscar Wildea ait bir tanımı da var: Tarih, aslında hiçbir zaman olmamışın öyküsünü yazmaktır…” Bu tanımda elbet ironi var; ama tarihçiliğe soyunmanın temel gerçeklerinden biri de var: Bugünden geriye bakarak tarihi yazmaya karar verdiğimizde, önce her birimizin kendi bugününden yola çıktığını unutmamak gerek. Dolayısıyla, çıkış noktasını oluşturan bugünler hiç örtüşmeyebilir, ve bu örtüşmeme durumu, örneğin tarih diye adlandırdığımız olgunun gelişigüzelliğinden değil, ama eski deyişle eşyanın bu noktadaki tabiatındankaynaklanıyor olabilir.

\n

Hatta, olabilir değil, böyledir. Çünkü tarih, geçmişin bohçasını dolduran olgulardan değil, asıl o olgulara yönelik yorumlardan oluşur. Yorum işin içine karıştığında ise çeşitlilik kaçınılmazdır. Öte yandan, tarihin asıl öneminin kurucu öğesi de işte bu çeşitliliktir. Çünkü tarihi bilme yükümlülüğümüz, yalnızca geçmişte bir şeylerin olup bitmiş olması gerçeğinden değil, fakat o olup bitenlerin bugünümüzü inşa etmiş olması gerçeğinden kaynaklanır.

\n

Kısacası, dünün tarihi üzerine, bugünü türlü boyutları ile çözümleyebilmek amacıyla düşünürüz.

\n

Bu yazıyı, genel seçimlere iki gün kala yazıyorum. Yani seçim sonuçları henüz belli olmamış iken. Yazının devamını ise haftaya, yani seçim sonuçları belli olduktan birkaç gün sonra kaleme alacağım. Sayısal sonuçları da beklemek istediğim için mi? Hayır. Çünkü 2011 genel seçimlerinin benim için önemli olan sonucu, sayısaldeğil. Sayısal olmadığı için de yine bana göre daha şimdiden belli. Bu seçimin kazananı olmayacak. Buna karşılık, kaybedeni bundan belki haftalar önce belli olmuştu. Türkiye Cumhuriyetinde 2011 genel seçimleri, geçmişteki benzerlerinden çok daha ileri ölçüde, siyasi bir kampanya değil, fakat neredeyse uçsuz bucaksız diye nitelendirilebilecek bir nefret kampanyasının temeline dayandırıldı. Türk toplumunun beyni, haftalar, belki de aylar boyunca, anayasa hukukuna göre demokrasinin beşiğisayılması gereken siyası partilerin temsilcilerince demokrasi açısından öteki partilerin de gerekliliği ilkesine duyulması gereken inançla değil, fakat neden olmamaları gerektiğine ilişkin sloganlarla yıkandı.

\n

Olayın en yıkıcı ve bu toplumun yarınının tarihi bakımından en karanlık yanı ise, toplumun türlü kara çalmalar, suçlamalar ve ahlaka aykırılıklar aracılığıyla dipsiz bir nefret uçurumuna itilmesi oldu.

\n

Böyle bir kampanyayı izleyecek seçimin sayısal sonuçları, hiçbir toplum açısından ve hiçbir bakımdan kurtarıcıolamaz. Sonuçta kendisine, tuttuğu partinin dışında kalan partilerden nefret etme bilincinin aşılandığı bir toplum ise, hiçbir demokrasi sınavından başarıyla çıkamaz.

\n

Günün birinde, bu toplumun yarınının tarihinin herhangi bir yerinde demokrasiye doğru da bir çıkış kapısının belirmesini istiyorsak eğer, bugün egemen kılınan nefret kültürünün üstesinden nasıl gelinebileceği üzerinde artık düşünülebilecek en büyük ciddiyetle durmak gerekiyor. Çünkü seçim sandıklarının başına nefreti pekiştirmek amacıyla gidildiği bir toplumun sonunda demokrasiye kavuşabildiğini dünya tarihi henüz yazmadı!

\n

Haftaya sürdüreceğim.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları