Nefret Kültürü ve Yarının Tarihi (3)

24 Haziran 2011 Cuma
\n

\n

Geçen haftaki yazımı şöyle noktalamıştım: “…Yani, bir nefret kültürünün egemenliğinde gerçekleşen duygusal doz aşımı durumunda, ne savaş için söylenenler yalnızca savaşta, ne de seçim için söylenenler yalnızca seçim meydanlarında kalabiliyor!

\n

Bireyleri ve toplumları gırtlak gırtlağa getirmek için damarlara verilen nefret zehrini istendiğinde etkisiz kılabilecek bir ilaç, henüz bulunmadı. O yüzden savaşlarda çarpışmaları durduran barış antlaşmalarının altındaki imzalar, yıllarca birbirinin kanını dökmüş olan toplumların karşılıklı nefretlerini ortadan kaldıramıyor.

\n

Demokrasinin(!) geçerli olduğu ülkelerde de meydanlarda atılan nutukların sonucu aynı. İktidara aday olan parti, seçmenlere neden kendisini seçmeleri gerektiğini anlatırken partiler demokrasisinin sınırlarını aşıp öteki partilerin aslında olmamaları gerektiğigibi bir telkinin kapılarını çalmaya başladığında, rüzgâr ekip fırtına biçmenin en somut örneğini sergilediklerinin farkına varamıyorlar. Ya da \t-daha kötüsü! aslında farkındalar, çünkü gerçekte istedikleri, bundan farklı değil. Yani: Öteki partiler keşke hiç olmasalar!

\n

Türkiye Cumhuriyetinde durum, ne yazık ki bu. Ve bu durum, daha en baştan, başka deyişle çokpartili demokrasiye geçildiğinden bu yana, iktidar ve muhalefet kavramlarının üzerinde yeterince düşünülmemiş olmasından kaynaklanıyor. Ülkemizde 1950lerden bu yana uygulama, hemen hiç değişmedi. Çünkü bu ülkede muhalefet, iktidarın bütün yaptıklarını baştan aşağı kötülemekle eşanlamlıdır. İktidara göre ise muhalefet, her eleştirisinde haksızdır. Böyle bir anlayıştan yola çıkıldığında, her iki kampın yapılması gerekenleri, beş aşağı üç yukarı aynıdır. İktidara düşen, muhalefetin bütün eleştirilerini haklı haksız ayrımı yapmaksızın yerin dibine batırmak için elinden geleni yapmaktır. Bu hedefe varabilmek için de gerektiğinde en ahlak dışı iftiralara ve o iftiraların araçlarına başvurmaktan çekinmemektedir. İktidar, muhalefeti seçmenlerin gözünde öylesine kötülemelidir ki seçmenler de: Böyle parti(ler) olmaz olsun!diyerek oylarını iktidardan yana kullanabilsinler!

\n

Öte yandan muhalefete düşen, seçmenleri iktidarın o güne kadar vatan ve millet lehine tek bir olumlu adım bile atmadığına inandırmak için elinden geleni ardına koymamak ve bunun için, ahlaki olup olmadığına bakmaksızın, bütün araçlara başvurmaktır.

\n

Böyle yörüngeleri temel alan seçim kampanyaları, gerçekte bilincinde olunsun ya da olunmasın yalnızca sonuçlarının korkunçluğu önceden asla kestirilemeyecek bir nefret kültürünün ideal araçlarıdır.

\n

Gerçek demokrasilerin egemen olduğu ülkelerde seçimlerin hemen ardından siyasi kadroların verdikleri mesaj, şöyle özetlenebilir: Artık seçimler bitti, seçmenlerin tercihleri belli oldu, şimdi bu tercihler doğrultusunda ve burası çok önemli! hep birlikte, ülke için neler yapabileceğimize bakalım!

\n

Türkiye Cumhuriyeti, nefret kültürünün en yoğun düzeye vardırıldığı ve yaygınlaştırılmaya çalışıldığı seçim kampanyalarından birini geride bıraktı. Yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu nefretin yoğunluğunu azaltmayı gündeminin ilk sırasına almadığı takdirde, bu nefretten kaynaklanan düşmanlıkların çok daha büyük bir hızla yayılacağını söylemek, bir kehanet sayılmamalıdır!

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları