'Kuzuların Sessizliği' ve Üniversiteler...

23 Eylül 2011 Cuma
\n

\n

Vakıf üniversitelerinin çoğalmaya başladığı dönemdi. Aklına ve bilgisine güvendiğim, fakat iyimserliğinden ötürü bazen acele karar verdiğine inandığım bir dostum şöyle demişti:Vakıf üniversitelerinin hızla çoğalmasını çok olumlu buluyorum. Çünkü onlar, devlet üniversitelerinin boyun eğmek zorunda olduğu kimi kısıtlamaların dışındalar. Böylece özgür üniversite kavramı ülkemizde de yerine oturacak. Ben, artık özerklik ve bilimsel özgürlük açısından geleceğin vakıf üniversiteleri eliyle biçimleneceğine inanıyorum…”

\n

Bunları söylemiş olan dostum, artık çoktandır bu konuda konuşmuyor.

\n

Çünkü işin kokusu ne yazık ki çabuk çıktı.

\n

Bir defa vakıf üniversiteleri, öyle dıştan bakınca görüldüğü kadar yönetimsel özerkliğesahip değil. Örneğin yeni bölümler açmaktan başlayan ve uzayıp giden bir yelpazede, vakıf üniversiteleri de tıpkı devlet üniversiteleri gibi YÖKün onayına muhtaç. YÖK ise Devlet demek. Devletin üniversitelerde yeni bölümleri onaylama veya onaylamama yetkisinin bulunması ise, Devletin bu üniversitelerdeki bilimsel örgütlenmeye doğrudan karışabilmesi demek. Yani diyelim bir vakıf üniversitesi Felsefe Bölümüdiye bir bölüm açmak için Devlete, yani YÖKe başvurduğunda, Devlet/YÖK bu talebi onaylamayabiliyor ya da onaylamayı istediği kadar sürüncemede bırakabiliyor. Bu konuda YÖKün önünde kimi zaman epeyce uzun kuyrukların oluştuğu, artık en azından bütün üniversite çevrelerinde bilinen bir sır(!).

\n

Öte yandan, YÖKün bu bağlamda yaptığı değerlendirmeler sırasında, işlemleri için onayını bekleyen üniversitelerin bünyesinde Devletin hoşuna gitmeyen veya gitmeyebilecek öğretim elemanlarını barındırıp barındırmadığını araştırabilmesini ve gerektiğinde o üniversitenin kulağını çekebilmesinide o kurumun, hem de doğrudan kuruluş gerekçesindenkaynaklanan en doğal (!) hakkı saymak gerekiyor. Ayrıca hem devlet, hem de vakıf üniversitelerinin bu konuda titizdavranmaları da, taşıdıkları akademiksorumluluk bilincinin (!) doğal bir yansıması sayılabilir. Bu sorumluluk bilincinin yeterince korunabilmesi için vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinde -şimdilik!- bulunmayan bir özgürlükle de donatılmışlar. Devlet üniversitelerinde kadrolu çalışan öğretim elemanları, ‘devlet memurusayıldıklarından ötürü, görevlerinden kolay uzaklaştırılamıyorlar. Buna karşılık vakıf üniversitelerindeki kadroluöğretim elemanları aslında sözleşmeliolduklarından, sözleşme süresinin sonuna doğru kendilerine sözleşmelerinin bundan böyle yenilenmeyeceğibildirildiği anda kendilerini kurumlarının dışında buluveriyorlar. Tıpkı geçtiğimiz aylarda Beykent Üniversitesinde görevli olan Prof. Dr. Ataol Behramoğluna yapılan bildirim gibi! Ya da 18 yıllık bir iletişimci olan sevgili Zeynep Altıokun geçtiğimiz günlerde Sıvas olayları nedeniyle yaptığı/yapacağıaçıklamalar nedeniyle Doğuş Üniversitesindeki görevine son verilmesi gibi!

\n

İki yıl kadar önce, İstanbuldaki bir devlet üniversitesinden sanat kuramı üzerine çeşitli dersler vermem için davet edilmiştim. Atama işlemleri başladığı sırada derslerim arasında bulunan Antik Çağdan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişmesibaşlığındaki eleştirelsözcüğünün atamanın onaylanmasını güçleştirebileceği söylenerek, eleştirelyerine başka bir şeybulmam söylenmişti.

\n

Başka bir şeybulamadığım için, o özgürüniversitenin bünyesinde yer almaktan vazgeçtim

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları